Kapılarını geçtiğimiz yıl ziyaretçilere açan İstanbul’un yeni sanat alanı YUNT’u ve ilk sergisi “Şehir Nerede?”yi kurucusu Muratcan Sabuncu, sanat danışmanı Sergen Şehitoğlu ve küratörü Emre Zeytinoğlu ile konuştuk.
Muratcan Sabuncu kuruculuğunda Sultanbeyli’de açılan kentin yeni sanat alanı YUNT, Emre Zeytinoğlu küratörlüğündeki “Şehir Nerede?” başlıklı sergiyle sanatseverlerle buluştu. Sergen Şehitoğlu'nun sanat danışmanlığını üstlendiği mekân, sergi ve etkinliklere ev sahipliği yaparak, sanatsal üretime katkıda bulunmayı amaçlıyor. Sergen Şehitoğlu’nun aynı adlı açık alan yerleştirmesi de kamusal alanda izleyiciyle buluşuyor.
“Şehir Nerede?” sergisi, kentin geçmişten gelen kültürel imleri ile bugünün gerçeğinin ayrıldığı ya da birleştiği noktadan hareket ediyor. Merkez-çevre ayrımının giderek silindiği kentte, YUNT, şehrin sınırlarını yeniden düşünmeyi sorguluyor. Biz de şehrin yeni sanat alanı YUNT’un hakkında mekânın kurucusu Muratcan Sabuncu ve sanat danışmanı Sergen Şehitoğlu ve serginin küratörü Emre Zeytinoğlu ile konuştuk.
Şehrin en yeni sanat mekânlarından biri geçtiğimiz günlerde Sultanbeyli’de açıldı. YUNT - Sanat ve Etkileşim Alanı’nın Sultanbeyli’de açılmasının hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Muratcan Sabuncu: YUNT’un Sultanbeyli’de açılmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi; şehrin sanat haritasını genişletmenin önemine duyduğum inanç. İstanbul, bugün sınırları sürekli genişleyen çok merkezli bir metropol olarak karşımıza çıkıyor. Sanat alanlarının şehirdeki dağılımı ise bu alanların belirli merkezlerde yoğunlaştığını gözler önüne seriyor. YUNT’un Sultanbeyli’de kurulması ile şehrin sanat haritasını genişletmek yönünde attığımız adım, toplumun sanatla karşılaşma olanaklarını artıracak ve herkese dünya ile yeni duyusal ilişkiler kurma imkânı tanıyacaktır.
Yer seçimindeki ikinci nedense, Sultanbeyli’nin küçüklüğümden beri hayatımda olması. Bu dedemin biniciliğe olan merakından ileri geliyor. Kendisinin ağabeyiyle 1967’de Sultanbeyli’de aldıkları çiftlik, uzun zaman at yetiştirdikleri ve hafta sonları ata bindikleri bir mekân olmuş. Benim için de çiftlik, küçükken aile buluşmalarına sahne olan ve tabiatla iç içe bir gün geçirebilme imkânı sunan bir yerdi. Şehrin sınırlarının genişlemesi zamanla Sultanbeyli’deki çiftlik hayatının sürdürülmesini olanaksızlaştırmış olsa da o günlerin bende bıraktığı izler, bugün YUNT’un adında ve Sergen Şehitoğlu’nun tasarladığı heykelde yaşıyor.
Kâr amacı gütmeyen bu mekânı açma fikri nasıl oluştu? Sanata ilginizin kaynağı nedir?
M. S.: YUNT’u kurma fikri Adorno’nun kültür endüstrisi yazılarını okurken gelişti, o yazılarda ele alınan fikirlerin yansımalarını tanıtım metnimizde de görmek mümkün. Annemin de zihnimi uzun zamandır meşgul eden sanat projelerini Sultanbeyli’de hayata geçirmeye başlamamı teşviki, YUNT’un kuruluşunun başlangıç noktasını teşkil ediyor. Ben de o an itibariyle bu fikri önce ailem ve yakın arkadaşlarımla, sonra da Türkiye’deki önemli kültür-sanat kurumlarının yöneticileriyle, akademisyenlerle ve sanatçılarla paylaştım. Bunun sonucunda Sergen Şehitoğlu ile çalışmaya karar verdik. Yoğun bir okuma ve tartışma sürecinin neticesinde YUNT’un hedefleri ve işleyiş biçimini belirledik.
Sanata ilgim ise küçük yaşlardan itibaren oluşmaya başladı. Bunda hiç şüphesiz ailemin ve eğitim gördüğüm okulların payı vardır, bana entelektüel düşünce ve sanatla iç içe bir ortamda yetişme imkânı sundular. İstanbul’un yanı sıra Paris, Hamburg ve Moskova gibi kentlerde yaşamış olmam da zannediyorum sanat izleyicisi olarak bana kıymetli tecrübeler ve alışkanlıklar kazandırdı. Bu tecrübe ve alışkanlıkların hayatımda yeni fikirlere, duyarlılıklara ve farkındalıklara kapı araladığını düşüyorum.
Sergen Şehitoğlu, mekânın danışmanlığını üstleniyor. Birlikte çalışmaya nasıl karar verdiniz?
M. S.: Saint-Joseph Lisesi’nde Aslı Seven küratörlüğünde düzenlenen “Saint-Joseph: Fevkalade bir Makinenin Kalbi. Biçimler, Sahneler ve Öykülerle 150 yıllık Bir Pedagoji Hikayesi” sergisi Sergen Şehitoğlu’nun sanatıyla tanışmama vesile oldu. Sergen Şehitoğlu’nun sergide yer alan mekâna özgü yerleştirmesi ve yerleştirmenin etkinleştirdiği referanslar ağı, Moskova Devlet Üniversitesi’nde ders verdiğim dönemde zihnimi meşgul eden pedagoji, insan öğrenmesi ve zihinsel özgürleşme gibi meseleleri yeni bir perspektifle ele almamı sağlamıştı. Ben de ondan sonra kendisini takip etmeye başladım. Contemporary Istanbul’un 2022 edisyonunda sergilediği küplerin Sultanbeyli’de sergilenebilme ihtimalini sormak üzere kendisine yazdım, bunun üzerine Sultanbeyli’de buluşup tanışmaya karar verdik. O buluşma sonrası birlikte çalışmaya karar verdik.
Sergen Şehitoğlu: Muratcan Sabuncu ile belirli bir eser üzerine başlayan diyaloğumuz, zamanla bana bir hayalini anlatması ve benim de o hayale destek olma isteğimle bugünlere geldi. Mekânın; bulunduğu konumla hem aidiyeti olması hem de çevresinde etki yaratma potansiyelinin yüksek olması beni sürecin başından itibaren en çok heyecanlandıran etken. Başka bir yerde olsaydı bu heyecanı duyamazdım. Başlarken YUNT’un çizgisini belirlemek üzerine çok konuştuk ve şu anda da o çizgide devam ediyoruz. Tüm yaptığımız etkinlikler, sergiler, konuşmalar, atölyeler hep aynı çizgide ilerliyor. Kendi görmek istediğimiz sanatsal etkinliklerle çevrede yaşayan insanların temas etmesini sağlamak ve kişilerin gündelik hayatlarında sanatla karşılaşma, etkileşimde bulunma ihtimallerini arttırmak ve tüm bunları yaparken çocukları hep akılda tutmak. Buna çok önem veriyoruz çünkü aslında tüm sanat dünyasının en önemli konusunun sanatla etkileşime girmiş kişilerin sayısının artması olduğunu düşünüyorum. Burada da bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama dediğim gibi, kendi beğenimiz doğrultusunda.
Sergen Şehitoğlu, aynı zamanda sanatçı kimliği ile mekâna özgü ürettiği eserle yer alıyor. YUNT nedir ve aynı adlı heykel hakkında neler söylemek istersiniz?
S. Ş.: Aslında “Yunt” heykeli ve YUNT Sanat ve Etkileşim Alanı birbirlerinden ayrı iki konu. Yunt, eski Türkçede at, at sürüsü anlamına gelen bir kelime. “Yunt” heykeli ise şu an bulunduğu konumda daha önceden yer alan Muratcan Sabuncu ve ailesine ait at çiftliğini referans alarak üretilmiş bir açık alan heykeli, kamusal bir eser. Çiftlikte yetiştirilmiş 12 İngiliz atından hareketle oluşturulmuş bu heykel, atları temsil eden dinamik formda yerleştirilmiş 12 adet küp ve çiftliği yani aileyi temsil eden kare bir çerçeve ile sınırlandırılıyor.
Benim birkaç senedir çalışmalarımda sıklıkla kullandığım kare formunu ve platonik cisimlerden olan küpü bu heykelde de kullanıyorum. Küpler her eksende hareketli olarak yerleşmiş durumda. İçerik açısından ise, tüm kavramsal altyapısını, bir nevi ilhamını, bulunduğu konumun geçmişinden alan bu heykel, aslında bir at heykeli. Temsil ettiği hikâye ile aynı konumda yer alıyor ve ortak aidiyetleri var.
Yerine özgü bir yerleştirme olarak, kamusal bir alanda sunuluyor. Sokağa bakan konumuyla her gün insanların önünden geçtiği, yaklaşıp baktığı, dokunduğu bir eser olması bakımından benim için çok değerli. Aynı zamanda çok yakınında yer alan YUNT Sanat ve Etkileşim Alanı’yla da sürekli bir diyalog hâlinde gibiler. Umarım uzun yıllar ikisinin de varlığı ve diyaloğu devam eder.
YUNT 'un ilk sergisi Emre Zeytinoğlu küratörlüğünde “Şehir Nerede” adını taşıyor. Şehrin merkezini düşünürken, giderek çeperi genişleyen kent yaşamında, insan-kent ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Emre Zeytinoğlu: Megapollerin diğer kentlerden ayrılan önemli bir yapısı vardır. Bunlar, genellikle ekonomik açıdan bakıldığında, diğer kentler gibi değillerdir. Dünya ekonomik sistemine entegre olmuş megapoller, üretim alanlarını genişlettikçe kendi uzak çevrelerini de içine alıp yutmaya ya da bölgeler arasında yoktan yeni yerler var etmeye başlarlar. Artık onları tek bir “kent kültürü”ne dönüştürme gibi bir istek olamaz, buna olanak da yoktur. O hâlde o çevre bölgeler ayrı ayrı kendi merkezlerini kurar, oralarda kendi yaşam organizasyonlarını ve iç siyasetlerini oluşturur ve bu hâlleriyle kente dahil olurlar. Bu arada, oraya dışarıdan akan kitlelerin toplandığı ayrışık bölgeleri de unutmamak gerekiyor. Çok parçalı, çok kimlikli, çok kültürlü, çok siyasetli, çok organizasyonlu ve farklı hak taleplerinin geliştiği bir kentten söz ediyoruz yani… Böyle bir yapı içinde tek bir merkezi öne çıkartıp “kent-insan” ilişkilerini de ona göre düzenlemeye çalışmak, tam anlamıyla boş bir iş olur; kültürü de sanki homojenmiş gibi göstermek ya da algılamak ise hayal kurmaktan başka bir şey sayılmaz.
Kentleşme olgusunun insanı bu kadar yalnızlaştırdığı günümüzde bu sergiyi oldukça önemsediğimi belirtmeliyim. Kavramsal sanat açısından sanat-kent ilişkisi hakkında ne düşünürsünüz?
E. Z.: Benim için sanatın kent ile kuracağı en doğru ilişki, romantik düşlerin, anıların, klişeleşmiş bazı kent simgelerinin, tarihten seçilmiş birtakım abartılmış olayların, efsanelerin ya da nostaljik duyguların devre dışı bırakılmasıyla ve “mevcut durum”un tüm gerçeği ile tanımlanmasıyla ve o gerçeklik üzerinden yepyeni şeyler düşünülmesiyle gerçekleşebilir. Uydurulmuş bir kent kültürünü ya da yaşamını öne sürmek ve bunu da kentliye empoze etmeye çalışmak siyasilerin ve onların dümen suyunda düşünüp üretenlerin işidir. Bazı sanatçılar ise bunu yutmaz.
YUNT Sanat ve Etkileşim Alanı olarak, sanatçı konuşmaları, eğitim programları hazırladığınızdan bahsetmiştiniz. Bu programların içeriği ve amacı nedir?
M. S.: YUNT olarak izleyici ile etkileşimi derinleştirmek için sergilere paralel konuşma programları, atölyeler ve geziler düzenliyoruz. Bu programları hayata geçirmemizdeki temel neden, hem sanatla teması artırmak hem de hepimizin günümüzde karşı karşıya olduğu yalıtılmışlık riskini yeni deneyim, karşılaşma ve düşüncelerle aşabileceğimize inanmamız.
İlk sergimiz kapsamında Prof. Dr. Eva Şarlak moderatörlüğünde farklı konuşmacıları ağırladığımız “Şehrin Sınırlarını Yeniden Düşünmek” isimli bir konuşma programı düzenliyoruz. Bu konuşma programı vesilesiyle Prof. Dr Murat Güvenç ile Prof. Dr. Güncel Önkal’ı dinleme imkânı bulduk, önümüzdeki günlerde Doç. Dr. Pınar Erkan ve Prof. Dr. Nedret Öztokat Kılıçeri’yi dinleme şansımız olacak. Murat Germen, Rüçhan Şahinoğlu ve Emre Zeytinoğlu’nun katılımıyla Sergen Şehitoğlu moderatörlüğünde bir sergi konuşması organize ettik. Sinan Logie ile Aydos’ta bir yürüyüş, Setenay Alpsoy ile bir sanatçı atölyesi düzenledik. Tüm bunlar hem etkileşimi artıran hem de sergiyi yeniden değerlendirme olanağı sunan etkinlikler.
Kasım ayındaki ara tatilde çocuklara yönelik “Şehrin Süper Kahramanları İş Başında!” başlıklı öğrenme programımız başladı. Açılışımızdan bugüne kısa bir süre geçmesine rağmen gözlemlediğimiz yoğun ilgi ve aldığımız olumlu geri dönüşler, bizim için de güçlü bir motivasyon kaynağı.
S. Ş.: Daha önce de söylediğim gibi, YUNT’un önceliği çevresindeki kişilerle temas edebilmek ve bu kişilerin sanatla etkileşimlerini arttırmak. Bunu da sadece sergi açıp kapayarak yapmak istemiyoruz. Bu sebeple yılda çok az sayıda sergi gerçekleştiriyoruz. Bu sergi sürecinde etkinliklerle sergileri daha görünür ve okunur hâle getirmek istiyoruz. Sayın Eva Şarlak ayrı bir konuşma programı yürütürken, katılımcı sanatçıların da etkinlikleri devam ediyor. Bu uzun sergi süresi boyunca, sanatçıların da mekânla etkileşimi artmış oluyor. Aynı zamanda izleyiciler de hem sergi ile hem de sanatçılar ile daha çok vakit geçirmiş oluyorlar. İlk senenin içeriği, açılışımız ve ilk sözlerimizle de uyumlu olması dolayısıyla kent üzerinden devam ediyor. Ama önümüzdeki senelerde bu içerikler de çeşitlenecek ve hem konuşmalar hem de üretmek istediğimiz basılı yayınlarla çoğalacak.
“Şehir Nerede” sergisinde yer alan sanatçılar, kent sosyolojisi üstüne düşünen, yapıtlar veren sanatçılar. Küratöryel açıdan nasıl bir süreç izlediniz?
E. Z.: Çok olağan bir süreçti, çok da kolay geçti. Çünkü o sanatçıların neler düşündüğünü, o düşüncelerini kendi sanatlarına nasıl aktardıklarını zaten sergilerinden biliyordum. Ayrıca hemen hemen tümünü de yakından tanıyordum, birlikte çalıştığımız zamanlar oldu. Son kitabım Kentin Labirenti bu serginin konusuyla yakından ilgiliydi ve o kitapta da onlardan bazı örnekler vermiştim. Şu da var: Bu konuyla ilgilenen sanatçılar yalnızca bu sergideki sanatçılardan ibaret değil tabii, başka sanatçılar da mevcut. Fakat galerinin de belli bir boyutu var, sergiyi bu sayıda tutmak zorunda kaldım.
“Şehir Nerede?” başlıklı sergiyi 4 Şubat 2024 tarihine kadar YUNT’ta görebilirsiniz. Yine Emre Zeytinoğlu küratörlüğünde gerçekleşecek, Kerem Ozan Bayraktar, Mehmet Ali Boran, Volkan Kızıltunç, Nuri Kuzucan, Sinan Logie, Çağla Meknuze, Derya Ülker’in çalışmalarının yer alacağı ikinci sergisi “Görünmeyen Kent” 24 Şubat - 12 Mayıs 2024 tarihleri arasında görülebilecek.
Adres: Hasanpaşa Mahallesi, Fatih Bulvarı, No: 33, 34920, Sultanbeyli/İstanbul