“Sanatçı, Mars’ta yapıt üretmeyi hayal edebilir. Bu gerçekleşmiyorsa NASA utansın” diyen Genco Gülan ile Şubat 2015'te Piramid Sanat Galerisi’nde yer alan “Soyut Haritalar” sergisi hakkında konuştuk.
Genco size deli diyorlar. “Desinler değişemem” mi diyorsunuz?
Desinler. Ben de onlar için “düşük zekalı ve kültürsüz” demeyeceğim. Üniversitede cuma akşamları partiledikten sonra her hafta sonu sabah erkenden klasik müzik konserine giderdim. Her hafta sonu klasik müzik konserine gitmiş insanı gitmemiş insan anlayamaz. Sende bir birikim oluşur. Haftada 2 opera izlemiş biri ile hayatında opera salonuna girmemiş insan arasında uçurum oluşur. Bu bazen “delilik bazen aşırı uç” olarak tanımlanır.
Bu durum sadece insanlar arasındaki ayrımı oluşturmakla kalmıyor, coğrafyalar arasındaki sınırları da belirliyor. Polonya, Krakow’da bir akşamda onlarca tiyatro “perde” derken ülkemizde durum çok farklı.
Genco nereden geldiniz, nereye gidiyorsunuz? Kökünüz nereye bağlı?
İstanbul'luyum ve öyle hissediyorum. Fakat özgeçmişimden İstanbul’u kaldırmayı düşündüm. Nedenleri uzun bir liste. Ege’de büyüdüm; kendimi İzmirli, Egeli hissediyorum. Bu bana Antik kültüre, arkeolojiye yaklaşmam konusunda vize veriyor. İzmir’de büyümek bu hakkı, insana balıklama veriyor. Sanatımda arkeoloji kısmını artan bir ivmeyle görüyoruz. Beslenme kaynaklarımdan biri de bu.
BAL’dan mezunum. Lisede resim derslerinden kaçardım. Çünkü ders için yanımızda getirmemiz gereken malzemeleri hep unuturdum ya da kaybederdim. Formatlı bir resim dersi benim kabusum. Edebiyat dersinde hocam edebiyat kitabımın üstünü çiziyorum diye bana sürekli yeni kitaplar aldırırdı. Kitabın kapağındaki saz çalan halk şairinin eline elektro gitar çizerdim. Bugün sergimde çift saplı bir elektro gitar yapacağım, taa o zamanlar tasarladığım bir çalgı. “Pıt” diye yapıt üretiyorsun diyorlar. 30 senelik bir süreç. Çalışıp çalışıp iş yapmayanlar ortaya çıkıyor. Benim hızlı ve nitelikli üretime geçmem onları rahatsız ediyor. “Palavradan artistim” diye dolaşıyorlar. Yazar kelimesi geniş zamanlı bir sıfat. Yazıyorsan yazarsın. Gönül Yazar değil yani. İyi fotoğrafçı yanında mutlaka bir fotoğraf makinesi taşır. Küçük bir kamera taşır. Londra’da fotoğraf çekerken iki defa neredeyse tutuklanıyordum.
Andy’nin pabuçlarını giymem zaman aldı.
Andy Warhol ile sizce ortak bir noktada buluşuyor musunuz?
Andy Warhol çok önemsediğim bir sanatçı. Fakat büyük farklarımız var. Kendisi “yapıtlarımın içi boştur” cümlesini tamamen rahatlıkla kullanırken, İstanbul’da yaşayan bir sanatçı olarak, deterjan resmi yaptığımda bile o iş kavramsal bir boyut kazanabiliyor. Bir kaç deterjan resmi yaptım. Ayrıca “Art” isimli bir deterjan. BİM’de satılıyor. Bana bu Art isimli deterjanı getirenlerin paketini imzalıyorum. “Ready made” (tabure üstüne monte edilmiş bisiklet tekerleği gibi özgün işçilikler ile modernizm diye bilinegelen sanat akımına yapılan yapıbozumcu eleştirinin nesneleştiği;Marcel Duchamp tarafından tasarlanan/ yaratılan bir grup sanat objesinin toplu adı) işler üretebilmek 2 yılımı aldı.
Nedenini açıklayayım. Çünkü bunun altına imza atma cesareti kimsede yok. “Art Elde Yıkama” deterjan paketini imzalayabilmem 2 yıl sürdü. Kendimi hazır hissetmek. Bir şeyi alıyorsun, hiç değiştirmeden koyuyorsun. Bu hiç basit bir şey değil. Düşünsel, toplumsal, sosyal kısmı, utanma-utanmama, gurur duyma-duymama, tüm bu hisleri aynı anda yaşıyorsun.
Sanatçı bir deterjanın altına imza atarsa, bu sanata dönüşür mü?
Sanatçı, hazır bulunmuş bir objenin altına imzasını atarsa, bu sıradan obje sanata dönüşür. Yapıta dönüşmesi demek; bu objenin fiyatının yükselmesi demek. Bu Midas’ın başına gelene benzer. Midas’ın sihir sonucu her dokunduğu altına dönüşüyor. Sanatçının bu noktaya gelmesi çok tehlikeli.
20 sene evvel bir resim yarışmasında, iki arkadaşımı yapıt olarak verdim. Biri şimdi ünlü bir oyuncu, biri yönetmen. Bu da tehlikeli bir şey diyorum, ne kadar ürettiğine de dikkat etmek lazım. Çünkü bir süre sonra Midas yemek de yiyemez hale geliyor, başına felaketler geliyor. Emeği sıfırlamaya geliyoruz. El emeğini sıfırlama konusu kolay gibi görünse de zor. Düşünsel uğraşı artırıyor, bir ikincisi üretimi hızlandırıyorsunuz. Plastikle uğraşıyoruz, renklerle uğraşıyoruz. Çok hızlı üretmenin sorunlarından biri de toplumun yavaş olması, size belki 1000 sene sonra ulaşacaklar. Sonra 100 sene bile normal bir süre. Espri değil ne yazık ki gerçek. Bazı yapıtların algılamaları 10.000 sene sürüyor. Tablet buluyorsun “ a-a diyorsun adamlar neler yapmış!” Aslında bugün üreterek 1000 sene sonra Arkeologların bizi bulmasını bekliyoruz. Sanat tarihçelerine bu noktada çok iş düşüyor.
İlk işleriniz ile şimdiki işlerinizin temaları arasında ne gibi farklar var?
İlk işlerim, yani 90’lardaki işlerim daha politik işler ya da politik oldukları algılanan işlerdi. İdeolojiler de yok olmamışlardı. Kültürel ikonlarla uğraşıyordum, hâlâ da uğraşıyorum. Ama dinlerle mesela; din kültürüyle daha direkt ilgileniyorum.
2000’den sonra dolaylı yoldan uğraşmaya başladım. Yakın zamanda görünüşte biraz POP’a kaydım. Bir sanatçıyı her şey besler.
Peki bir sanatçı olarak beslenme kaynaklarınız neler?
Türkiye’de zeminin hareketli olması, sanatçı için de büyük hareketin oluşumuna olanak sağlıyor. Türkiye hem depremler kuşağında hem de gerçekten Türkiye’de her an her şey olabilir. Bu sanatçının besin kaynağını oluşturuyor. Tehlikeli ama aynı zamanda avantajlı. Senin de başına bir şey gelebilir. Kaldırımda yürürken bir otobüs sizi ezebilir, ya da radikaller kahve tararlar.
Charlie Hebdo hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fransa’daki Charlie Hebdo, çok fazla dinlerin savaşı olarak gösteriliyor. Fakat dün takside bir yorum dinledim. Yorumcu da Fransa’nın iç sorunu hakkında konuşuyordu. Cezayirlilerin, Fransa vatandaşı olan Cezayirlilerin orada bir anlamda öteki olduğunu, Cezayir asıllı vatandaşların toplum ile büyük problemler yaşadığı hakkında bir yorum yaptı. Adamların başka derdi var. Günümüzde sınıfsal rahatsızlıklar; artık etnik ya da kültürel, “uluslararası” sorunlarmış gibi kendilerini gösteriyorlar. Neden Fransa’da problem uluslararası gibi görünüyor? Çünkü oradaki sorun da uluslararası. Çünkü deterjanı çok uluslu şirket üretiyor, Hollanda’dan ürün geliyor, Çin’de paketleniyor. Adamın sömürüldüğü yer uluslararası. Durum karışık.
İşlerinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
İşin özü olarak zaten bizim yaptığımız işin sıra dışı gözükmesi gerekli. Polis geliyor mu, gelmiyor mu? Ben bu sıra dışılığı böyle tespit ediyorum. Polis gelmiyorsa sıradan işler yapıyorsun. Benim farklı kriterlerim var.
Şu anda Ankara’da bir kişisel sergim açık. Galeri Foyart’da ismi “Her şey dahil”. Bu da benim çalışma yönetmemi gösteriyor. Her disiplin, her malzeme, her fikir bana ilham veriyor; dünyayı açık büfe olarak algılıyorum. Bu da bana bir hareket imkanı kazandırıyor.
Şu an işleriniz hangi galerilerde, müzelerde sergileniyor?
Galeri İlayda’da “Ters Köşe” isimli sergim açık, Dortmund Ostwall Museum’da müzenin dahili koleksiyonunu sergilediği “Anybody can have an ideas” adlı karma sergisinde“Ayın Elemanı” (2013) adlı yapıtım sergilenmekte.
15 Ocak’ta Piramid’de “Soyut Haritalar” başladı. Bu bir tematik sergi değil. Tematik sergiler de açıyorum. Tematik olmayan sergilerde yapıyorum. Tematik sergi bizde yeni moda. Tematik sergileri de konulu erotik filmlere benzetebiliriz. Erotik olanlar da; konulu konusuz olarak ayrılabilir.
Bu serginin kitap kataloğunu hazırlıyoruz. Daha da bitiremedik. Çünkü ben her sergide yeni yapıtları hem malzeme olarak hem de fikirsel bağlantılar kurmalıyım ki, benim gibi atlayarak düşünen biri olarak zor iş.
2014’te 4 ayrı şehirde 5 kişisel sergi gerçekleştirdim. İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya. Hızlı çalıştığım, Türkiye’nin koşullarına ayak uydurabildiğim kısım. Buranın bir takım koşulları var. Dolaşan yapıtlar ama ayrı sergiler.
Düşüncelerimi, çağrışımlarla bağlamaya başlıyorum.
Piramid Sanat Galerisi’ndeki serginize adını veren “Soyut Haritalar” ismi neyi işaret ediyor? Sergiyi oluşturan işlerin serüvenini nedir?
Geçtiğimiz yaz Datça’da, açık havada, eski bir basketbol sahasında, 10 metrelik rulo tuval bezler üzerine, deniz suyu ile, büyük boyutlu resimler yapıyordum. Deniz, güneş, rüzgar derken iş kontrolden çıktı ve çok büyük ebatlı resimler ortaya çıktı; 6, 7 metrelik yekpare parçalar. İstanbul’da galerilerde, müzelerde pek sergilenmeyen ebatlardı ama çok da güzellerdi. Ben de tabi bunlar ile ne yapacağımı düşünürken, kanvas üzerinde beliren soyut lekelerin birer harita olduğuna kanaat getirdim. Zira sert güneşin boyayı kuruturken yarattığı çatlamalar, rüzgarın boyada yarattığı dalgalanma, coğrafi oluşumları; kıyılar, dağlar, adaları hatırlatıyorlardı bana.
Bu renkli kocaman haritalara da bana çağrıştırdıkları coğrafi bölgelerin isimlerini verdim: WWW, Uzak Doğu, Orta Ülke gibi… İstanbul’a dönüşte de bu resimlere spesifik gerçek coğrafi lokasyon koordinatları (GPS) ekledim. Spesifik koordinatlar seyirci ile bir nevi elektronik işbirliği olanağı sunuyor ama bu daha çok araştırmacı seyirciye sunduğum bir olanak.
Aslında haritalar sürekli değişirler, resimler gibi…Biz onları mutlak kabul etsek de aslında tamamen izafidirler. Siyasi haritalar da değişir, coğrafi haritalar da…
Türkiye’deki sanat piyasası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Piyasa Türkiye’de f*cked up. Piyasa var ama tamamen Teksas. Dan dun! Bugüne kadar birçok galeriyle çalıştım Artist, Daire Sanat, PG Galeri, Mine, İlayda, Piramid Sanat...
Şu anda bir galericim tutuklu, içeride, kendisine adalet diliyorum. Off-the record çalışıyorlar. Yapıt satıyorum. Galeriler beni davet ediyorlar öyle sergi yapıyorum. 5 serginin 3’ü davetli sergiydi. 4’ü diyebiliriz. Davet ediliyorum yapıt satıyorum çok şükür. Uyumlu çalışmaya çalışıyorum.
İşlerinizin yaratım süreci nasıl başlıyor? Hızlı bir süreç mi bu?
Benim sanat çalışmalarımda her şey fikirle başlıyor, o fikir görselliğe dönüşüyor. Eskiz yaparken çoğunlukla fotoşop kullanıyorum. Önce renkli bir eskize dönüşüyor işler. Bazıları gerçek oluyor, bazıları da olamayacak. Projelerim için saç ve sakal uzaması zaman alıyor. Saçın uzaması 12 ay sakalın uzaması da birkaç ay.
Yapıtlarıma kolay diyen insanlar size sesleniyorum; ben keyiften değil iş yüzünden saç sakal uzatıyorum. Örneğin Caravaggio’nun Judith Beheading Holofernes tablosu yorumu için saçımı sakalımı uzattım. Fotoğrafta Yeliz ve Deniz Çelebi ikiz kız kardeşler başım yerine sakalımı kesiyorlar.
Tutarsız olduğum konusunda itham eden arkadaşlarıma söylüyorum; berber serisi 20 yıldır devam ettiğim bir seri. Yapıt görüntüde ya da malzemelerde değil, fikir olarak ilişkide bağlanıyorlar. Çözümleme için ciddi bir araştırma gerekiyor.
Fotoğraflarınızda kimleri kullanıyorsunuz model olarak?
Fotoğraflarda çoğnlukla kendimi kullanıyorum. Son zamanlarda yapıtlarda kendimi daha çok kullanmaya başladım. Megalomoni diyorlar. 10 emirin birincisi; kendini beğenmeyeceksin. Neden? Çünkü kilise bireyin üstünde; feodel düzen köleler istiyor. Serfler istiyor. Sen bir hiçsin, yani böbürlenme. Ve zaten bugün de feodilizm devam ediyor. Feodalizm ve kapitalizm el ele çalışıyor. Feodolizm devam ediyor hâlâ. Çünkü bu bir kural. Kapaitlazim ve feodolizm iyi geçiniyorlar. Beni fotoğraflarda tanımanız için daha yakından bakın!
Göğsümde museum yazan gerçek bir dövme var. Şimdi görmek isterseniz beni soyarsınız ya da yapıtlarıma daha dikkatli bakarsınız.