15-30 Nisan tarihleri arasında gerçekleşen, bir sanat mecrası olarak videoyu odağına alan SENKRON hakkında Bengü Gün ve Zeynep Bolat ile bu etkinliğin ortaya çıkmasına sebep olan ihtiyaçları, etkinliğin yapısını, video sanatının günümüz sanat ortamındaki temsiliyeti ve algısı üzerine konuştuk.
Dijital video kameraların 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kullanılmaya başlanmasının ardından 1970’lerin başından itibaren bu teknolojinin ticari kullanımının yanı sıra çeşitli sanat alanlarıyla buluşması, video sanatı alanında sanatsal üretimlerini gerçekleştiren sanatçıların ve video sergilerinin yoğunlaşmasına sebep oldu. Aynı yıllarda Avrupa’da yaşayan Türk sanatçılar da bu alanda üretimler gerçekleştirdiler, 1980’lerin sonuna gelindiğinde Türkiye’de sanatçılar video sanatı alanında öncü çalışmaları gerçekleştirdiler; ancak video sanatının Türkiye’de yükselişe geçmesi 2000’li yıllara denk geldi. 2000’li yıllarda güncel sanat merkezlerinin açılması, ulusal ve uluslararası etkinlikler sanatçıların video sanatı alanında üretmelerine ve üretimlerini sergilemelerine olanak sağladı. Geçtiğimiz nisan ayında, Türkiye genelinde ticari ve bağımsız 49 sanat kurumunun katılımıyla eş zamanlı olarak düzenlendiği sergi ve organizasyonlarla SENKRON, bir sanat mecrası olarak videoyu mercek altına alarak farklı mekânlarda görünür kılmayı amaçlamakta.
Öncelikle, bu röportajı gerçekleştirmeyi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim. İlk olarak “SENKRON” sergisinin nasıl ortaya çıktığını sormak istiyorum. İstanbul ağırlıklı olmak üzere Türkiye’de sekiz farklı ilde ve pek çok sanat kurumunun iş birliği ile gerçekleşen, video sanatını merkezine alan, eş zamanlı bir sergi yapma fikri nasıl doğdu?
Mixer olarak kimi zaman belirli bir tekniğe detaylı bir şekilde odaklanan, o tekniğin tarihini, o alanda çalışan sanatçıların farklı zamanlarda ele aldıkları temaları ele alan sergiler düzenliyoruz. İlkinde fotoğraf ve deneysel fotoğrafçılık tekniklerine odaklanan “Lens” sergisi kapsamında 2020 yılında video üzerine odaklanma kararı almıştık. Video sanatının sanat kurumlarında özellikle galerilerde çok yer bulamaması üzerine epeydir konuşuluyor. Video sanatı, Mixer olarak bizim de her zaman önemsediğimiz ve alan açmaya çalıştığımız bir teknik idi. Aynı zamanda İstanbul’un ön planda olması, diğer şehirlerdeki kurumlar ile kopukluğumuz, kurumlar arası çok fazla iş birliği yapılmıyor olması da bizi rahatsız eden konulardan bir diğeriydi. O nedenle bu sergiyi kurgularken farklı şehirlerden sanat kurumları ile beraber hareket etme fikri bizi çok heyecanlandırdı. Bu heyecan ile yaptığımız görüşmeler sonucunda Bilsart, Mixer, Monitor ve Loading’te eş zamanlı olarak gerçekleşecek ve video sanatını özellikle ilk dönemlerde kullanan sanatçıların çalışmalarına odaklanacak bir sergi kurguladık. Covid-19 nedeniyle ertelediğimiz sergiyi yeniden hayata geçirmek üzere Bilsart ile eylül ayında yaptığımız görüşmede, bu sergiyi daha fazla kuruma yayma, farklı sanat kurumları ve organizasyonlarını bu sergiye entegre etme fikrinin onların da hayal ettiği bir şey olduğunu öğrendik. Aslında farklı zamanlarda kurumları birbirine yakınlaştıracak böyle kapsamlı bir ‘festival’/’etkinlik’ düşüncesini hayal etmişiz ve böylece Bilsart ile bu sergiyi daha kapsamlı bir davete dönüştürmeye karar verdik. Bilsart ekibinden Selman Bilal, Ceren Taşkent Acarol, Zeynep Tetik, Suay Aytaman, Eren Öner, Açelya Kırmalı, Mahmut Uğur Çeker ile birlikte Mixer ekibinden Hamit Hamutcu, Zeynep Bolat, Sevda Süzer, Emrah Çoban ve Gökmen Soylu’nun katılımı ile birçok kuruma davet göndererek işe koyulduk. Bilsart ile çıktığımız bu yolculuğa Elgiz Müzesi Eski Koordinatörü Zeynep Yavuzcezzar ve Versus Art Project Kurucu Ortağı ve Direktörü Leyla Ünsal’ın da katılımı ile bu alanda oldukça deneyimli ve bu işe gönüllü katkı sunan bir ekip ile organizasyonu gerçekleştirdik. Burada önemli olan konu bence farklı yapılardaki kurumların bir araya gelmesi oldu. Sadece ticari yapıların değil, sanat inisiyatiflerinin ve kâr amacı gütmeyen kurumların birlikte hareket etmesi, bilgi, deneyim ve kaynak paylaşımı özellikle böylesine zor bir dönemde hepimizi çok motive etti. SENKRON’un kolektif yapısının ve birlikte hareket etmeye davet eden yaklaşımının; gelecek yıllarda da kapsamını ulusal ve uluslararası alanda arttırmasını hedefliyoruz.
SENKRON’da, Türkiye’nin birçok ilinden 49 sanat kurumu katılımcı olarak yer alıyor. Bu kurumlarla olan iş birliği süreci nasıl gelişti? Kurumların belirlenmesinde izleyicinin takip edeceği rotaların oluşması, kurumların odaklandığı mecralar gibi faktörler etkili oldu mu yoksa etkinliğe katılacak kurumlar bir açık çağrı süreci ile mi davet edildi?
SENKRON’un hazırlıklarına başlar başlamaz ulaşabildiğimiz kadar sanat kurumu ve organizasyonuna açık davette bulunduk. Kısa süre içerisinde aldığımız olumlu ve destekleyici dönüşler ile beraber katılımcı sayımız giderek arttı ve SENKRON ilk edisyonunda Türkiye’nin farklı şehirlerinde yer alan 49 farklı sanat kurumu ve organizasyonunu bir araya getirmiş olduk. İzleyicilerin farklı mekânlarda eş zamanlı gerçekleşen böylesine kapsamlı bir etkinliği kolaylıkla takip etmelerini sağlayan ve sosyal medya hesaplarımızda paylaştığımız rotalar oluşturduk. SENKRON’un kurumsal kimlik çalışmaları ve tasarımlarını ise Bilsart ekibinden Sanat Yönetmeni Açelya Kırmalı oluşturdu. Bu sene pandemi nedeniyle planladığımız fiziksel turlarımızı organize edemedik ama gelecek yıllarda bu rotalarda izleyiciye daha aktif destek sunmayı planlıyoruz. Katılımcı kurumların süreç içerisindeki iş birliği ve desteği ile SENKRON “Eş Zamanlı Video Sergileri” ilk edisyonunu oldukça olumlu dönüşler ile tamamladı. Önümüzdeki yıllarda bu sayının giderek artmasını ve SENKRON’un kurumları ve programlarını birbirine bağlayan yapısının sürmesini arzuluyoruz.
Video sanatı ilk örneklerini görmeye başladığımız 1960’lı yılların ortalarından itibaren tanımı ve kapsamı konusunda tartışmalara sebep olan bir mecra oldu. Bu mecrayı, belgesel ve kısa filmden ayıran sınırlar ve özellikler sık sık tartışılırken bir yandan da üretilen çalışmalar video enstalasyon, video performans, performans videosu, video film gibi çeşitli alt başlıklar altında sınıflandırıldılar. Bu bağlamda, video sanatını merkezine alan bir etkinlik olan SENKRON’da video sanatının tanımı ve kapsamından söz edebilir misiniz?
SENKRON “Eş Zamanlı Video Sergileri” ile beraber videoyu ve videonun bir ifade biçimi olarak nasıl ele alındığını farklı kurum/sanatçıların gözünden deneyimleme fırsatı bulduk. İstanbul başta olmak üzere Türkiye genelinde farklı sanat kurumlarının kendi program önerileri ile dahil olduğu SENKRON’da geçmişten günümüze video sanatının kapsamı ve tanımına yönelik değişen yaklaşımlarını deneyimledik. SENKRON kapsamında düzenlenen sergi/gösterim ve konuşma serileri, Türkiye’de video sanatının gelişmesinde etkin rol üstlenen sanatçıların geçmiş/yakın dönem işlerinin yanı sıra genç kuşak sanatçıların videoya dair yeni yaklaşımlarını da beraberinde okuma fırsatı sunan bir etkinlikler bütünü olarak izleyici ile buluştu.
Sergide yer alacak sanatçılar ve sergilenecek eserlerin seçimi oluşturulan bir seçici kurul vasıtasıyla mı belirlendi yoksa her kurum kendi çalışmak istedikleri sanatçılarla bir seçki mi oluşturdular?
SENKRON kapsamında gerçekleştirilen sergi/konuşma ve gösterimlerde her kurum kendi programını ve seçkisini oluşturdu. SENKRON ekibi olarak süreç içerisinde kurumların programlarına bizler herhangi bir müdahalede bulunmadık. Katılımcı kurumlar gibi organizatör kurumlar da kendi programlarında videoya yer veren sergi/gösterim ve konuşma programlarına ev sahipliği yaptı. SENKRON kapsamında; mesafeleri azaltmak, bir arada olmak ve birbirine temas eden işler ve üretimleri izleyici ile buluşturmak önceliğimizdi. Her bir kurum hâlihazırda çalıştıkları veya çalışmayı arzuladıkları sanatçılar ile oldukça kısa bir süre içerisinde bir araya geldi. Yeni üretimler ile beraber sanatçıların arşivlerine doğru bir yolculuk niteliği taşıyan SENKRON’da oldukça geniş bir perspektiften video sanatını değerlendirme fırsatımız oldu.
SENKRON’da, Mixer’deki gibi farklı sanatçılardan oluşan kalabalık seçkilerle beraber kimi galerilerde bir sanatçının bir veya birden fazla eserinin sergilendiği sergilerin yanı sıra farklı boyutlardaki ekranlar, projeksiyon, tepegöz gibi farklı sergileme ekipmanlarının kullanıldığı zengin ve çok sesli bir yaklaşım gördük. Bu bağlamda sergileme stratejilerinden bahsedebilir misiniz?
SENKRON kapsamında gerçekleştirdiğimiz ve 10 Haziran’a kadar devam eden “Lens’21” sergisi iki farklı mekânda ve çevrim içi etkinliklerle izleyici ile buluştu. Mixer’de farklı kuşaklardan video alanında üretimlerini sürdüren dokuz sanatçının çalışmaları yer alırken, Bilsart’ta Ali Şentürk’ün “Hafif Derinlikle Açığa Çıkan Birtakım İhtimaller” isimli çalışması ise “Lens’21” sergisi kapsamında izleyici ile buluştu. SENKRON aracılığıyla kurumların farklı sergileme modellerine yönelik stratejilerini de gözlemleme fırsatımız oldu tabii ki. Mixer’de, “Lens’21” sergisini kurgularken en başta üç farklı şehirde ve dört farklı sanat kurumunda sergi programımızı hayal etmiştik. Pandemiden kaynaklı olarak seyahat kısıtlamalarının artışı ile beraber bu fikrimizi hayata geçiremedik. Değişen takvim ile beraber galeri alanında dokuz video çalışmaya yer vermek stratejik bir çalışma yapmamızı gerektirdi. İşlerin hem birbiri ile temas etmesi hem de kendi özel alanını koruyabilmesi bizim için çok önemliydi. Sergi yerleşim planını bu hassasiyet üzerine kurguladık.
Video Sanatı eserlerin sergilenmesi söz konusu olduğunda teknik ve teknolojik unsurların çözümlenmesi sürecinin önemli olduğunu tahmin ediyorum. Bu doğrultuda karşılaşılan sorunların çözümlenmesinde nasıl bir yol izlediniz?
“Lens’21” sergisinin kurulum sürecinde teknik ekipman ve kurulum için desteğe ihtiyacımız vardı. Mixer olarak envanterimizde mevcut ekipmanlarımız olsa da bunlar sergi için yeterli değildi. Bu kadar kapsamlı bir sergiye hem teknik ekipman hem de kurulum için bir destek gerekiyordu. İstanbul merkezli, ulusal ve uluslararası alanlarda sanat, tasarım ve teknoloji odaklı çalışmalar gerçekleştiren Techizart’tan sponsorluk desteği aldık. “Lens’21” sergisinin kurulum sürecini ve teknik ekipman ihtiyacını Techizart ekibinin özverili çalışmaları ve bizim kadar sergiye inanmaları ile birlikte tamamladık. Özellikle kültür/sanat etkinliklerinin pandemi sebebiyle ile gerçekleştiremediği bu zor dönemde Techizart’ın “Lens’21” sergisine sunduğu destek çok değerliydi. Aynı zamanda Dijitsu Türkiye’ye ekran desteği ve Jotun’a da sergisi kapsamında sundukları boya desteği için teşekkür ederiz.
SENKRON’un, içinde bulunduğumuz sanat ortamının aktörlerinin video sanatıyla olan ilişkilerini de analiz etmemize olanak sağlayan değerli bir alan oluşturduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda ilk olarak günümüzde Türkiye’de video sanatının üretimi ve bienaller gibi büyük ölçekli sergilerden küçük ölçekli sergilere kadar sanat kurumları ve organizasyonlarındaki temsiliyetiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Videonun bir sanat medyumu olarak galeri/müze ve sergilerde daha az görünür olduğunu hissediyorduk. Bu süreçte kurumların video sanatına çok sık yer verememesinin nedenlerinden birinin de genel olarak ekipman eksikliği olduğunu ve bu konuda destek bulunduğu takdirde çok daha fazla projenin hayata geçebileceğini fark ettik. Birçok kurum birbirine ekipman konusunda destek oldu, bu dayanışmayı görmek de çok etkileyiciydi. Gelecek sene bu alanda da özel bir çalışma yapmayı planlıyoruz. Bu tarz projelerde yer almak isteyen sponsorların desteklerini de ilerleyen yıllarda yanımızda görmek isteriz.
Kuşkusuz ki sanat ortamını ele aldığımızda koleksiyonerlerin eserlere ve belirli medyumlara yaklaşımından da bahsetmek gerekiyor. SENKRON’daki deneyim ve gözlemlerinize dayanarak Türkiye’de koleksiyonerlerin video sanatı eserlerini koleksiyonlarına dahil etme konusundaki yaklaşımları hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sanata aslında daha bütüncül bir şekilde bakıyoruz, eskisi gibi sanatçılar sadece bir medyum üzerine uzmanlaşmıyor. Anlatmak istedikleri konulara uygun farklı medyumlarla üretim yapıyorlar. Son yıllarda izleyici tarafından da çok farklı bir bakış açısı olduğunu görüyoruz. Eskisi gibi video ilgi görmeyen, koleksiyonlarda yer almayan bir medyum değil. Geçen sene video sanatı üzerine SAHA Derneği’nde düzenlenen etkinlik de aslında bu konuda ne kadar ilgi ve merak olduğunu gösteriyor. Şüphesiz ki bu konuda özellikle Bilsart gibi kurumların etkinlikleri, konuşma serileri, müze ve bienallere ek olarak galeri ve sanatçı inisiyatiflerinin çabası da oldukça etkili. Bu sene SENKRON paralel etkinlikleri kapsamında Bilsart’ın programına SAHA Derneği’nin desteği çok anlamlıydı. İzleyiciler ve koleksiyonerler için bu tarz ufuk açıcı etkinliklerin devam edeceğine ve daha çok kişiye ulaşacağına inanıyorum.
Son olarak, sergilerin bitiminin ardından izleyicilerin SENKRON’a ve video sanatına olan ilgileri, yaklaşımları ve eserlerle olan iletişimleri ile ilgili gözlemlerinizin neler olduğunu sormak istiyorum.
Pandemi kısıtlamalarına neredeyse denk gelen ve oldukça zor bir dönemde gerçekleştirmemize rağmen SENKRON’u izleyicilerin katılımları ve katılımcı kurumların SENKRON’a olan destekleri bizler için çok sevindiriciydi. SENKRON ile bu birliktelik duygusunu yaşamak hepimize çok iyi geldi. Bir araya gelince ne kadar coşkulu ve çok sesli olabileceğimizin bir örneğini gösterdi. İzleyicilerin videoya olan yaklaşımlarını da kuvvetlendirdiğine inanıyoruz ve SENKRON’un gelecek yıllar içinde Türkiye güncel sanat alanında etkisini ve kapsamını giderek arttıran bir etkinlik olarak sürmesini umut ediyoruz.
SENKRON kapsamında Fırat Arapoğlu moderatörlüğünde Bilsart’ta gerçekleştirilen “Video İhtiyacı: Zaman - İmaj Donanımı” konuşma dizisine desteklerinden ötürü SAHA Derneği’ne teşekkür ederiz.
SENKRON’21 dokümantasyon videosunu izlemek için tıklayınız.