Merve Üstünalp’i sosyolojik, aile, kadının toplumdaki yeri, ötekileşme konularını merkeze alan sanatsal çalışmalarından tanıyoruz. Kumaş ve iplerle haşır neşir olmasına bu çalışmalarından alışığız ancak şimdi bizi MÜÜ adlı kendi markasıyla selamlıyor. MÜÜ’nün sanatçının diğer çalışmalarından farkı ise onları giyebiliyor olmamız.
İşlerinde yaşadığı hikâyelerden kesitlere rastlanan sanatçı Merve Üstünalp; erkek hegemonyası, cinsiyet rolleri ve toplumsal normlara odaklanıyor. Son zamanlarda MÜÜ adlı giyilebilir sanat markasına yoğunlaşan sanatçı ile geçmiş çalışmaları, yeni markası ve önümüzdeki projelerini konuştuk.
Toplumsal hayat, aile baskısı, mahalle dayatmaları, ötekileştirilen kadın figürü çalışmalarında başlıca ele aldığın konular. Ahlak anlayışı ve toplumsal konumlandırmayı işlediğin çalışmalarında nelerden besleniyorsun?
İşlerimin genelinde, yaşadığım hikâyelerden kesitler bulmak mümkün. Babamın mesleği dolayısıyla birçok yer gezdim ve farklı kültürlerle tanıştım. Ülkenin doğusu ve batısında yaşama imkânım oldu. Bir kültüre tam ait oldum derken, bambaşka bir dünyaya taşınmak çocukken çok ağır gelebiliyor, fakat sanata bakışımın temelleri o yıllarda atıldı. Ergenlik çağımın beş yılını geçirdiğim polis lojmanları ve bu lojmanlarda kendi babamdan görmediğim bir ataerklikle tanışmam ilk gözlem zamanlarımdan biri.
Giyiminden, oturuş-kalkışına, her şeye karışma hakkını kendisinde gören toplumdaki “baba” figürü ile karşılaşmam ve resmettiğim figürlerdeki baba sembolünün temelleri yine o yıllara dayanıyor. Ürettiğim işlerde yer alan figürlerden biri ile aramda bağ kuruyorum ve onun gözlemlediklerinden/yaşanmışlıklardan hikâyeyi anlatıyorum.
Genç bir kadın sanatçı olarak sanat dünyasındaki erkek hegemonyası üretim pratiğini nasıl etkiliyor?
İlk kırılma kullandığım materyalde yaşandı. Kumaşla aramdaki bağ geçmişe dayansa da malzemenin sanat pratiğime dönüşmesi, sanat dünyasındaki erkek hegemonyasından ileri geliyor. Üniversitede erkek hoca çoğunluğunun bir sonucu olarak, yağlı boyayı bir erk ve erkek sembolü olarak görmeye başladım, böylece kadınlarla ve kadınlıkla daha çok bağdaştırılan kumaş, işlerimin temeli haline geldi. Benden istenilen yağlı boyayı da kumaş üzerinde öğrendim. Toplumsal cinsiyet rollerinin keskinliği üniversitede, galerilerde, sanatçı seçiminde, her yerdeydi… Örneğin, sanat camiasının erkek egemen yapısını, kurtlar sofrası ve bu sofradaki yerini, masaya dahil olamayan Venüs imgesiyle betimlediğim Beyhude Geçti Yıllar isimli bir işim var. Hikâyeleştirme, üretim kısmımın temelini oluşturduğundan, gözlemlediklerim doğrultusunda, işlerimin konuları ortaya çıktı.
Çalışmalarındaki figürlerin gözlerimize diktiği bakışlar derin düşüncelere sürüklüyor. Bunu yaparak sağlamak istediğin nedir, dikkat çekmek ya da rahatsız etmek olarak okunabilir mi?
Materyal ve renk tercihim ilk bakışta ürettiğim işlerin daha sıcak görünmesini sağlasa da, resmin içine girdikçe rahatsız edici, izleyen-izlenen ilişkisini tersine çeviren bir tablo karşılıyor izleyeni/izleneni. Kendi duruşumla özdeşleştirdiğim durgun ifadeli kadınların hepsinin söyleyecek şeyleri, anlatacak hikâyeleri var. Benlik algımın yansıması olan kadın figürlerinin bakışlarındaki durgunluk aslında onların tepkisi. Figürlerin gözlerini, bizim gözlerimize hiç kaçırmadan diktiği işlerde, sosyal hayatın yerleşik algılarına yönelik nüktedan bir duruş sergilediğime inanıyorum.
Yağlı boya, tuval, kumaş ve ip çalışmalarında sıklıkla kullandığın materyallerden. Hatta boya ve dikiş tekniğini harmanladığın çalışmaların şu sıralar kıyafetlerde arzı endam etmeye başladı. Öncelikle dikiş üzerine çalışmaların nasıl başladı merak ediyorum.
Kumaşla ve dikişle ilişkim yine çocukluk yıllarıma dayanıyor. Dört, beş yaşlarında başlayan oyun anlayışım kumaşla aramı güçlendirdi. O yıllarda, çocukluk oyuncaklarımı çeşitli terzilerden topladığım kumaşlar oluşturuyordu. Kumaşın yarattığı ip ve toz başta annemi ve çevresini rahatsız ettiğinden dolayı, annem bir gece ben uyurken ellerime mavi ve kırmızı pilot kalemlerle noktalar koyuyor ve sabah uyandığımda kumaşa alerjim olduğunu, ellerimin bu yüzden böyle olduğunu söylüyor. Trajikomik diye adlandırdığım bu hikâyemi anlattığım, 2013 yılında Contemporary İstanbul’da sergilenen Alerji isminde bir işim var hatta. Materyali hem kadınlıkla daha fazla özdeşleştirmem, hem de çıkış noktamı oluşturan yaşanmışlıklar ve hikâyeler, beni, söylemek istediğimi, en iyi yansıtacak malzeme olan kumaşa yönlendiriyor.
Şu sıralar kendi markan olan MÜÜ’ye yoğunlaştın. Nasıl ortaya çıktı bu marka, çalışmaların nasıl ilerliyor biraz bahsedebilir misin?
MÜÜ’nün temelleri ilk olarak, 2013 yılında ArtSümer’le çalışırken atıldı. O sıralar yarattığım karakterlerin dikkat çekmesi üzerine, tişörtlere figürler üretmeye, işlerimle birlikte artwork olarak yaptığım tasarımları da galeride paylaşmaya başladım. Fakat o zamanlar ticari bir markaya dönmemişti ve resimlerime odaklandığım için kısa bir süre sonra üretimi bıraktım. Şu an ise resimlerimi ve MÜÜ’yü iki farklı kulvarda üretiyorum. Malzeme ve üretim olarak birbirine paralel fakat içerik açısından tamamen ayrışan bir yapısı var. Ürettiğim resimler hikâyelerimi, MÜÜ ürünleri ise ilgi alanlarımı temsil ediyor. Ailemin Mısır’dan göç etmesi, Mısır mitolojisine, hiyerogliflere karşı ilgimi arttırdı. Okul yıllarında çokça araştırdığım Japon sanatı yine MÜÜ’nün ana konularından. Okuduğum ve beni çok etkileyen kitapların karakterleri de MÜÜ serilerinden bazılarını oluşturuyor. MÜÜ markası, üretiminden kopamadığım kumaşlardan ve ilgi alanlarımdan doğdu.
Bu markanın mottosu haline gelen “giyilebilir sanat” kavramını biraz açabilir misin? Bir sanat nasıl giyilebilir?
Moda ve zanaat kavramının sanatsal kavgı ile ortaya çıkması giyilebilir sanatı oluşturuyor. Sanat ve moda her zaman iç içe, dünyada da benzer örneklerine sıkça rastlanıyor. Temellerinin ilkini avangart sanatçıların tuval üzerine farklı malzemeler kullanmasıyla atıyor. Ferdinand Leger gibi sanatçıların çizimlerinden oluşan giyim koleksiyonları da mevcut. Sanatı, takı tasarımında ve kıyafette kullanan dünyada birçok isim var. Benim “giyilebilir sanat” mottomu bu örneklerden ayıran ve özellikle dikkat ettiğim husus; ticari amaçla kurduğum bir markanın ürettiğim resimlerden değil, beni yansıtacak farklı konulardan oluşması. Sanata ulvi anlamlar yükleyen, sınırlar, kurallar koyan ve bir anlamda ötekileştirip, farklı biz zümreye hitap etmesini sağlayan bizleriz. Benim bakış açıma göre sanat, her yerde, hayatımızın her alanında, doğal olarak giydiklerimizde de…
Çalışmaların nasıl ilerliyor, her üründen birtane üretiyorsun sanırım. Bu diğer markalardan ayırıyor MÜÜ’yü. İnsanların yaklaşımı nasıl oluyor?
Hazır giyim markaları, her yerde, herkeste kolayca bulabileceğiniz çok fazla sayıda üretim yapıyor ve bu sebepten ötürü insanlar sadece kendilerinde olacak ya da sınırlı sayıda üretim yapılacak ürünlere yöneliyor. Herkesin kolayca ulaşamayacağı, insanların kendilerini özel hissedecekleri, ender parçalar buldukları vintage ürünlere de son yıllarda bundan dolayı rağbet arttı. MÜÜ’nün üretim aşaması bu açıdan çok meşakkatli bir süreci kapsıyor, desende aynı çalışmaya gitsem bile mutlaka renklerde farklılıklar yapmaya özen gösteriyorum. Satılan bir ürünün aynısından isteyen müşteri, MÜÜ’nün görünürlüğünün artmasıyla birlikte bana daha fazla güveniyor ve desenle renk seçimlerini, benim beğenime bırakıyor, böylece desen aynı bile kalsa ufak farklılıklarla, kişiye özel bir tasarım ortaya çıkıyor. Bu da insanların oldukça ilgisini çekiyor.
İnsanlar kendi istedikleri desenlerle sana gelebiliyorlar mı, bu durumda her deseni tasarlıyor/üretiyor oluyor musun?
Bahsettiğim gibi MÜÜ ilgi alanlarımdan ortaya çıktı ve markanın içinde yer alan konulardan istek almaya özen gösteriyorum, bana gönderilen çizimi mutlaka kendi tarzıma göre uyarlayarak üretiyorum. Mesaj içerikli yazıların yer aldığı ürün tasarımları ilgi görüyor, bu sebepten dolayı tasarımlarımın üzerine yazı yazmamı isteyenler çok çıkıyor fakat üretimime uygun olmayacağını söyleyerek yapmıyorum, isteklerde çizgimin dışına çıkmıyorum.
Sanatsal çalışmalarına geri dönecek olursak, şu sıralar üzerinde çalıştığın bir sergi ya da proje var mı?
Artcatalyzer yeni bir oluşum ve genç soluklu, güzel bir kadrosu var, yakın zamanda onlarla bir işbirliği içine girdik. Polonya’da kurulan bir siteyle de görüşmelerim devam ediyor, yaz sonuna kadar kendileriyle bir anlaşma içine gireceğiz. Onun dışında şu an için kişisel sergi planlarım bulunmuyor, daha çok ilgimi çeken karma sergilerde yer almayı planlıyorum.
Giyilebilir sanat çalışmalarını bir seçkide sergilemeyi düşünüyor musun?
Sanatçıların ürettiği giyilebilir/kullanılabilir, sadece artwork ürünlerden oluşan bir seçki ilgimi çekebilir, böyle bir platformda MÜÜ’leri sergilemeyi düşünebilirim.