18 ŞUBAT, SALI, 2020

“Sözü Olanlara Özgür Alanlar Yaratıyoruz”

Aşkın, son yıllarda hızla tüketilen bir kullanım nesnesi olarak sömürülmesiyle birlikte bu algıya karşı da birçok düşünce ve etkinlik geliştiriliyor. Bu yıl 42 Maslak bünyesinde gerçekleştirilen 360 Dereceden Aşk Festivali de bunlardan biri olarak ön plana çıkıyor. Bu vesileyle gerek festival gerekse aşkın algılanması üzerine Işık Gençoğlu ile söyleştik.

“Sözü Olanlara Özgür Alanlar Yaratıyoruz”

Son yıllarda gerçekleştirdiği önemli çalışmalarla ön plana çıkan Istanbul Concept ve Istanbul Concept Gallery, bu yıl da direktörü Işık Gençoğlu öncülüğünde çalışmalarına devam ediyor. Birçok önemli sergiyi, etkinliği ve konferansı barındıran 360 Dereceden Aşk Festivali, 42 Maslak bünyesinde 8 ile 29 Şubat 2020 tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşuyor.

Ağırlıklı olarak sosyal mesaj içerikli sergiler düzenliyorsunuz. Günümüz sanat dünyasını ve gelişmelerini ne denli yakından takip ettiğiniz düzenlediğiniz etkinlik, festival ve sergilerden de açıkça görülüyor. Bize biraz bu tür sergi ve etkinliklerin oluşum ve gelişim aşamasından bahsedebilir misiniz?

Sanat eseri, bizim için hobi aracı, duvar süsü ya da moda akımı değil. Istanbul Concept “Tarihi, güçlüler değil haklılar yazabilsin” ideali ile var oldu. Dolayısıyla sipariş üzerine üretilen tuvalleri sanat eseri olarak değil çok kıymetli tasarım objeleri olarak görüyorum. Sanat eseri izleyene direkt mesaj verebilen, günümüz tarihine notlar düşen, yeri geldiğinde savunan, yeri geldiğinde eleştiren, yeri geldiğindeyse birlikteliğe davet eden güçlü bir sözcü. Bu eserler sayesinde olanlar görünür, söylenmesi gerekenler konuşulur oluyor. Biz Istanbul Concept olarak “sanat aracılığıyla” söyleyecek sözü olanlara özgür alanlar yaratıyoruz. Konferanslara ya da sohbetlere konuşmacı olarak davet edildiğimde “sanat ile anlaşma ortamlarınızı değiştiriyoruz” başlıklı, eser üzerinden dönem okumalı örneklere yer vermeye çalışıyorum.

​​Henüz yapmadığımız, yapmak için doğru zamanı beklediğimiz çok proje var. Açıkçası yanında olana sırtını dönüp görmezden gelmek bizim için kabul edilebilecek bir durum değil. Çünkü bizce yapan kadar tepkisini göstermeyip görmezden gelen de olandan sorumlu. Yanınızda çöp atıldığında uyarmak, bir çocuğa el kaldırana, bir ağacın dalını kırana tepki göstermek yapılması gerekenler diye düşünüyoruz. Haberleri öyle okuyup, yaşamı bu şekilde takip edince anlatmak istediğiniz çok şey oluyor. Bu işin matematiği aslında yaşam pratiğiniz hâline geliyor.

Istanbul Contept’in kurucusu ve Istanbul Concept Gallery’nin direktörüsünüz. Tasarım yönetimi süreciyle önemli projelere/festivallere/etkinliklere hayat veriyorsunuz. “360 Dereceden Aşk Festivali” de bunlardan birtanesi. Bize biraz bu festival fikrinin uzun yıllara yayılan serüveninden bahsedebilir misiniz? Yıllar içerisinde ne değişti, neler eklendi ve nelerden vazgeçildi?

Hep yüzde yüz yerlinin peşinde oldum. Tabii bu sadece Türkiye’den sanatçılarla çalıştığım şeklinde anlaşılmasın. Dünyanın dört bir yanından sanatçı, tasarımcı, yatırımcı, marka sahibi, koleksiyonerlerle çalışıyoruz. İşimiz bize bu zenginliği sağlıyor. Bununla birlikte bu zenginlik yüzde yüz “bizim” mutfağımızda pişen projelerde görünür oluyor. Gerek ülke sınırları içinde gerekse dünyada… 360 Dereceden Aşk Festivali de bunlardan birtanesi. Gücünü İstanbul’un marka değerinden alan ve tüm dünyayı şubat ayında İstanbul’a davet eden… Bu yıl on iki yaşında olan festival ilk beş yılının sonunda “uluslararası” unvanını kullanma hakkını aldı. Bildiğiniz gibi bir festivalin “festival” statüsünü alması için minimum beş yıl aralıksız devam etmesi gerekiyor. Love360Fest’in sürecine ve işleyişine baktığımızda sürdürülebilirlik kavramının dünya standartlarına örnek teşkil ettiğini görebiliriz.

​Karbon ayak izi ne demek bilen, dünyada kendisinden başka canlıların da olduğunu ve dünyanın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu fark edenler yaptıklarının sorumluluğunu da alma duyarlılığında oluyorlar. 2000’li yılların başında organik tekstil, yerinde üretim, yerinde tüketim konuşurken, çok başarılı ve duyarlı tasarımcılarımız, üreticilerimiz ve üretimimizi değerli kılacak sanatçılarımızla tanıştık. Ardından Istanbul Concept’i kurduk.

Vitrinleri süsleyen üzeri kalp sembollü neredeyse tek kullanımlık naylon yağmurluk ve şemsiyeler, malzemesinin içeriği belli olmayan kupalar ve daha birçok ürüne “hayır” demek gerekiyordu. Bu da bir nevi “Made in China”ya dur demekti. Önce 14 Şubat’ı kutlamama kararı aldık. İlle de hediye verilecekse o hediye tasarım objesi ya da sanat eseri olsun istedik. Bu noktadan hareketle aşka inanan ve onun içinin boşaltılmasına dayanamayan sanatçı ve tasarımcıları bir araya getirerek sergi titizliği ve görselliğinde temalı etkinlikler dizisi oluşturduk. Kalp sembolü kullanmamak şartı ile kendi logomuzu tasarladık. Logomuza göre; aşkın dili, dini, ırkı, cinsiyeti olmaz ve enerjisini yaşam boyu öğrenmekten alır. İki baş birbirine saygı ve sevgi çerçevesinde eğilir, ast-üst, mevki yoktur. “360 Dereceden Aşk Festivali” zaman içinde kendi alt markalarını doğuran, çok kapsamlı bir kent festivali hâline geldi. Değişmez başlıkları olduğu kadar eklenip çıkarılabilir başlıkları da var. Temalı sergiler, “Aşkın Damakta Kalan Tadı” gastrosanat, sohbetler ve iyiliğin konuşulduğu tek konferans “Aşkı Konuşanlar” olmazsa olmazlarımız. Ve bir de  “kutlamadığımız” 14 Şubat’ta “Aşk ile Aş Paylaşma” başlığıyla evsiz dostlarımıza çorba dağıtmaya çıkıyoruz. Şimdiye kadar hep Çorbada Tuzun Olsun Derneği’nin ekibine katıldık. Önümüzdeki yıl için yeni bir heyecanımız var. Ama ana başlık hep aynı: Aşk ile Aş Paylaşma…

Love 360 aslında çok ayaklı bir festival. Bünyesinde gerçekleşen birçok etkinliğe paralel olarak çeşitli sergileri de içeriyor. Ne denli kapsamlı olduğu festival programına hızlıca bir göz atılarak da anlaşılabilir. Peki bunca farklı alandan iş/eser/üretim hangi aşamalardan geçerek ziyaretçilerle buluşuyor?

Temaya hizmet eden, izleyicinin önüne yeni bir kapı, başka bir bakış açısı açacak eserlere festivalde yer vermeye çalışıyoruz. Festival sürerken diğerinin tohumları atılmış oluyor. Sanatçı atölye ziyaretleri, eser araştırmaları, yılın 365 günü işleyen ve hiç bitmeyen bir süreç. Adı üstünde “festival” olduğu için de maksimum katılımlı olmasına özen gösteriyoruz. İsmi dünyaca bilinen duayenler ve yeni mezun genç bir yeteneği de yan yana görmek mümkün.

Şubat ayında gerçekleşen bu festivali “Aşk Her Yerde” sloganı ile duyurdunuz. “SEV.Gİ.Lİ Ayı” olan şubat böylelikle daha da ön plana çıkıyor. Peki aşk ile festival arasında kurduğunuz doğrudan ve dolaylı bu ilişki kökenini nereden alıyor?

14 Şubat Sevgililer Günü’nü kutlamıyoruz ama onun enerjisi ve sahadaki yaygın pazarlama argümanlarından dolaylı olsa da faydalanıyoruz. Tüketici, çok uluslu şirketler tarafından aşka doğru sürülürken, biz de varız, sanat da var, bu işin bir de bu yüzü var diyoruz.

​Doğrudan anlatımda ise biz “aşka inananlar” yine aşkın etrafında toplanıyoruz. Herkes şikâyet ederken biz çözümün bir parçası ve/veya, başkasından bekleyenlerden değil de gerektiğinde kolları sıvayıp olması gerekeni kendisi yapanlardan olmayı seçiyoruz.

Tanıtımda Türkiye’nin bu festivale ihtiyacı olduğunun altı özellikle çiziliyor. Zorlu günler geçiren ülkede gerçekten de bu tür atılımlar oldukça önemli bir yer tutuyor. Peki sizce insanları bu festival etrafında bir araya getiren en önemli unsur nedir?

Umut. Umut var oldukça yaşam, yaşam var olukça aşk var olacak… Aslında kocaman bir satış oyununda figüran olduğumuzu görüyor, itiraz ediyoruz. Bir data olarak görülüyoruz. Telefonlarımızdan ilgi alanlarımızın çekilerek, konuşmamızın saniyesinde o konu ile ilgili reklam gelmesi tesadüf değil. İzleyici de destekçisi de festivalin masum tarafını görüyorlar.  Bizler aslında bir nevi insan tarafımızı/ruhumuzu koruyoruz.

Festival bu yıl “Walk in My Shoes” (Benim Ayakkabılarımda Yürü) temasıyla gerçekleştiriliyor. Bu tema nasıl ortaya çıktı ve fikir nasıl gelişti?

Her yılın teması dünyadaki ya da ülkemizdeki bazı olayların tetiklemesiyle ortaya çıkıyor. Bu tema ortaya çıkarken ağaçlar kesilmişti. Yer yer çıplak kalmış arazi kalbimizi en derininden yaraladı. O zaman düşündüm; eğer o ağaçların ayakları olsaydı ve kendisini savunabilseydi biz insanoğluna ne olurdu? Çevremizde olana bitene baktığımızda fark edebileceğimiz en büyük acımasızlık güçsüze yöneltilen şiddet. İşte tema bunlara dikkat çekmek istedi. Bir Kızılderili geleneğinden hareketle; kendini başkasının yerine koyup o kişiyi, yaptıklarını, olanı anlayıp, ancak o zaman bir fikir beyan etme hakkı kazanmak diye özetleyebilirim.

Bültende bu yıl düzenlenen festivalin “öteki”ni anlamak üzere hareket ettiğini belirtiyorsunuz. Peki kimdir bu “öteki” ve ne anlam ifade ediyor sizin için?

İstanbul’un anıtsal, muazzam yapılarından birisi olan Şerefiye Sarnıcı’nda, yine festivalimizin kapsamında “Foto Muhabirleri” sergimiz var. İBB Kültür AŞ desteğiyle, Ali Özlüer, Bikem Ekberzade, Catherina Delalez danışmanlığında, uluslararası ünde 25 foto muhabirinin ödüllü fotoğraflarının yer aldığı sergide, insanın içini yakan olaylardan örneklerde “ötekileştirilen insanları” çok net görmek mümkün. Savaş, deprem, göç, mezhep farkları, bunlardan sadece birkaçı… İşin güzel tarafı ne biliyor musunuz? Sergiyi gezen İtalyan bir kadın Ortadoğu’dan bir kareyi Kosova olarak görebiliyor. Neden? Çünkü Erol Bey’in de söylediği gibi “Acının dili, dini yoktur”. İşte bunları anlaşılır kılmaya, olanları unutturmamaya çalışıyoruz.  

360 Dereceden Aşk Festivali bu yıl 42 Maslak Shopping Mall’ın ana mekân sponsorluğunda hayat buluyor. 42 Maslak, uzun bir süredir çeşitli sanat galerisi ve etkinlikleri bünyesinde barındıran özel bir yer. Buna sizin tecrübeniz ve geçmiş festivaller de eklenince ortaya çok daha kapsamlı bir birliktelik çıkıyor. 42 Maslak ile nasıl bir araya geldiniz ve bu yıl bizleri önceki yıllardan farklı olarak neler bekliyor?

Eylül ayında bir dostumuzun davetiyle 42 Maslak’a geldiğimizde mekânda neler yapabileceğini gördük. Ancak anlatmak ve ikna etmek kolay olmadı. Bomboş bir alan vardı: 800 m². Kapısız, aydınlatması olmayan. Alana âşık oldum. Oraya dev eserler yerleştirmeyi hayal ettiğim an süreç bizim için başladı. Sanatçıları davet ettik, alanları gezdirdik, hedefimizi anlattık. Nasıl bir ziyaretçi profili var görebilmek için ekim-kasım aylarında Octoberfest kapsamında Türk-Alman ortak yapımı bir sergi gerçekleştirdik. En önemlisi 800 m²’yi 42 Maslak ekibine doğru anlatabilmekti. Çok, çok heyecanlı bir süreç oldu. Ve bugün itibariyle o 800 m², İstanbul’un tam da ihtiyaç duyduğu gibi şahane bir sergi alanı oldu. Yüksek tavan, dev duvarlar… Şu an festival kapsamında 42 Maslak’ta tam beş ayrı kapımız, üç ayrı sergimiz var. Sanatla ilgilenen ya da merakı olan herkesi 29 Şubat’a kadar sürecek 42 Maslak sergilerimize davet ediyoruz. 800 m²’deki “Yüz Yüze Otoportre Sergisi” benim gibi yaşamını merak üzerine kurgulamış herkes için bir nimet değerinde… Sanatçı ile izleyiciyi yüz yüze getirip, tanıştırıyor. Bu aynı zamanda bir ilk. Bu sergiyi bir seri hâlinde devam ettirmek istiyoruz. Türkiye sanat tarihine çok ciddi bir kaynak oluşturacak, güçlü bir arşiv projesi olacak diye inanıyoruz.

“Benim Ayakkabılarımda Yürü” karma sergisi 100’ü aşkın kültür, sanat ve tasarım profesyoneli ile 200’den fazla eser envanterini bir araya getiriyor. Tüm bu eserler ve profesyoneller içerisinde ön plana çıkan isim ve işler arasında neleri sayabilirsiniz?

Öne çıkan demek istemem ama festivalde bizimle birlikte temamızın sözcüsü olan eserler her yıl oluyor. Geçtiğimiz yıl Nihal Gündüz’ün fotoğrafları billboard’lardaydı, bu yıl New York’tan sanatçımız Burak Karavit’in çevre kirliliğine dikkat çeken şahane eseri tüm görsellerde sözcümüz oldu. “Yüz Yüze Otoportre Sergisi”nde ise bir duvarda aynı zamanda danışmanımız da olan ressam Mahmut Celayir, diğer duvarda ise ülkemizin dev sanatçılarından Balkan Naci İslimyeli hocamızın paha biçilemez şahane eserleri yer alıyor. Bu eserler o 800 m² içinde olmasaydı inanın kendilerini gösteremezlerdi. İşte bu noktada 42 Maslak’a, özellikle de sayın Erol Özmandıracı’ya vizyoner yaklaşımından dolayı bir defa daha teşekkür ederim.   

Aşk ile özdeşleşen Love 360 Festivali, 14 Şubat Sevgililer Günü’nü kutlamıyor ve sembol olarak da “kalp” motifini kullanmayı reddediyor. Oldukça ayrıksı bir tutumunuz var. Çok uzun yıllardır süregelen kalıpları yıktığınız söylenebilir. Son bir soru olarak bu kalıpları/putları yıkma hadisesinden de konuşabilir miyiz, ne söylemek istersiniz?

Bu festival, yaşamlarımızı reklamların, pazarlamacıların, yönetmesine izin vermeyelim, aynılığı reddedelim diye var. Çeşitliliğin güzelliğini gösterebilmek için var. Bir dilim ekmeği paylaşmanın huzurunu anlatmak için var. Diğer yandan tüm dünya şubat ayında İstanbul’a gelsin, İstanbul barışın ve dostluğun, aşkın yüzü olsun diye var. Çünkü bize bu yakışır. Çünkü aşk herkese yakışır. Galerimizi kurduğumuzda bize “hangi sınıfa/düşünceye aitsiniz?” diye sordular. Bence bir sınıfa ait olmak metodik olarak eskidi. Şimdi artık olması gereken sınırların ötesinde olmak, birilerinin birilerini ötekileştirmesine izin vermemek, gün gelip çevremizdeki ötekiler ayıklandığında sıranın bize geleceğinin farkına varabilmek gerek. Ve sanatın temel bir hak olduğunu da… 360 Dereceden Aşk Festivali, 42 Maslak aracılığıyla sanatı tabana yayma hedefine bir adım daha yaklaştı. Galeri mekânlarından çıkıp halkın ailecek dahil olabileceği bir mekânda festival kurgusu yapmak tam da bu amaca hizmete ediyor: Sanat herkesin hakkı.

0
11514
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage