Doğanın ve tüm düzenin temelini oluşturan elementlere farklı bir yorum getiren sanatçı Aylin Zaptçıoğlu, “İyi, Kötü, Soğuk, Sıcak” adlı beşinci kişisel sergisini açtı. Kullandığı figürleriyle, bizleri elementlerin “tanınmamış” dünyasına götüren Zaptçıoğlu, mitolojik ve felsefik temsiliyetleri ele alıyor. Sanatçıyla serginin gelişimi ve unsurları hakkında kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.
Aylin Zaptçıoğlu’nun “İyi, Kötü, Soğuk, Sıcak” adlı sergisine Öktem&Aykut ev sahipliği yapıyor. Sergi 17 Şubat tarihine kadar görülebilir.
Figüratif resim denilince genç kuşakta öne çıkan isimlerden birisiniz. Beşinci kişisel serginizde de yine doğa unsurları mevcut. Hatta bu sefer elementlere odaklanarak işin daha da temeline inmişsiniz diyebiliriz. Resimlerinizde bu konuya nasıl başladınız?
Birkaç senedir ilgi alanım doğa ve doğanın dengesi. Bu dengeyi biraz da dengesizlik durumlarında düşünmeye başladım. Bence şehirde bunu gözlemlemek ve deneyimlemek, biraz da insanın kendinden yola çıkarak keşfetmesiyle oluyor. Etraftaki koşulları nasıl algıladığımız ve bu algının değişkenliği elementleri düşündürmeye başladı. Doğu felsefelerindeki yaklaşımı da benimsediğim için sonunda yaptığım çalışmalar bu çerçevede gelişti.
Elementleri felsefik birer görüntüye çevirmişsiniz. Hem benzerler hem de zıtlar. Ayrıştırdığınız noktalar neler?
Ayrıştırdığım nokta değil de ilişkilendirdiğim nokta diyebilirim aslında. Elementleri bir arada farklı dengelerde mevcut olan, birbirleriyle etkileşimleri doğrultusunda değişen, dönüşen olasılıklar olarak düşünüyorum.
Resimlerinizde izleyici figürün kendi dünyasına bakıyormuş gibi. Yasaklı bir ana tanıklık ediyormuşuz hissi veriyor. Bundan biraz bahseder misiniz?
Yasaklı bir an ya da gizli bir tanıklık gibi bir algım yok ama evet, her an değişecekmiş gibi gözüken ya da tekinsiz bir anı yakalamayı seviyorum.
Bazı figürleriniz Doğu ve Batı Mitolojisi’nin karakterlerine benziyor. Esinlendiğiniz ya da özümsediğiniz bir mitolojik hikâye var mı?
Birçok hikâyeden esinleniyorum. En bariz olanı aslında Yunan Mitolojisi’nden Chimera. Çıralı’da ki kayaların arasından çıkan, sönmeyen ateşlerin efsanesi… Kahraman Bellerophon’un Pegasus’a binip yendiği, yerin yedi kat altına hapsettiği ve hâlâ ateş püsküren hibrit bir yaratık. Ama resimde insanlara terör estiren ve cezalandırılan bir figürdense kendi karanlıklarımızda bastırdığımız, beklenmedik durumlarda ortaya çıkarak ifade bulan, dönüşen tarafımızı simgelemeyi tercih ediyorum.
Serginizin ismi aslında düşündürücü “İyi, Kötü, Soğuk, Sıcak”... Elementlerin dengelerinden mi geliyor? Yoksa başka bir ifadesi var mı sizin için?
Zıtlık algısını düşündürmek için böyle bir isim seçtim. İyi - kötü çoğunlukla siyah beyaz gibi düşünülür… Ama iyi ve kötünün de, sıcak ve soğuk gibi koşullara göre göreceli olduğunu düşünüyorum.
Bu serginizde bir heykel çalışmanız da mevcut. Nasıl doğdu bu çalışma?
Senelerdir heykel çalışmak istiyordum. Zaten resimlerde de formu karanlıktan ışıkla çıkarmayı ya da ne olduğu anlaşılmayan bir lekeden detaya doğru yontar gibi yüzeyler arayarak silüeti bulmayı seviyorum. Heykelde de aynı yaklaşımla çalıştım; istediğim kütleyi, hareketi havayla kuruyan bir kille oluşturduktan sonra yontmaya başladım ve malzemenin de yönlendirmesiyle önceden düşünmediğim detaylar ekledim. Sonuna doğru başka malzemelerle de müdahale ettim. Bu süreçte heyecanlandığım hatta endişelendiğim anlar oldu ama genel olarak çok keyif aldım. Diyebilirim ki kontrolüm dışında evrim geçirdi ve sonunda insan doğasını, evrimini anlatan resmettiğim Chimera‘ya da gönderme yapan yarı tanrı bir figür oldu.
Son olarak yakın zamanda başka bir sergi planınız mevcut mu?
Çok beğendiğim 5 sanatçı arkadaşımla Kimera adında bir grup oluşturduk; Ali Elmacı, Kemal Özen,Tayfun Gülnar, Merve Morkoç, Elif Erol Evgen ve ben. İlk sergimiz de 12 Nisan da x-ist’te açılacak.