Sanatçı Emre Ezelli ile dijital tasarım odaklı çalışmalarından oluşan yeni projesi the world of bit / bit dünyası’nı, sanatsal üretimlerinin temelini ve gelecek projelerini konuştuk.
Heykeltıraş ve tasarımcı Emre Ezelli farklı malzemelerle ve farklı disiplinlerde ürettiği çalışmalarıyla tanıdığımız çok yönlü bir sanatçı. Kara kalem çizimleriyle başladığı yolculuğuna son olarak dijital tasarım odaklı projesi the world of bit/ bit dünyası’nı ekledi. Ezelli’nin “Tekli piksel boyutuna ne kadar renk ve karakter sığdırabilirim?” sorusu etrafından şekillendirdiği the world of bit/ bit dünyası, çoğu yapay zeka destekli iki boyutlu ve üç boyutlu tasarım programlarıyla çalışması sonucu ortaya çıktı. Emre Ezelli ile the world of bit/ bit dünyası’nı odağımıza alarak başladığımız sanatsal düşünmek ve üretmek üzerine fikirlerini konuştuğumuz bir sohbet gerçekleştirdik.
Farklı medyumlarla üretimler yapan bir sanatçısınız. Resim, heykel, kolaj, video çalışmalarınız var. Son projeniz ise dijital tasarım odaklı çalışmalardan oluşan the world of bit/ bit dünyası. Bu proje için sizi harekete geçiren fikir neydi? Projenizin kavramsal çerçevesini anlatır mısınız?
Saydığınız tüm çalışmalarım en başında kara kalem çizimlerim ile başlıyor, hep yanımda dolaştırdığım defterim ve kalemim bu saydığımız tüm projelerimin çıkış noktasıdır. the world of bit/ bit dünyası, kara kalem çalışmalarımın tıkanmaya başladığını hissettikten sonra kendiliğinden ortaya çıkan bir proje oldu diyebilirim. Defterime, aklımda kurguladığım karakterleri katmanlardan oluşan çizimler ile uygulayıp siliyor ve/veya üstünü boyayıp yeniden çiziyordum, sonra bunları dijitale aktarmayı denedim ve ilk denemelerim tatminkâr sonuçlar verdikçe beni heyecanlandırdı ve kurgularıma devam ettim. Bunu yaparken temellendirdiğim kavramın üzerinde durmaya özen gösterdim; tekli piksel boyutuna ne kadar renk ve karakter sığdırabilirim.
the world of bit/ bit dünyası için nasıl bir çalışma yürüttünüz? Nasıl bir sürecin sonucunda ortaya çıktı bu işler?
Kağıt üzerine uyguladığım karakter tasarımlarımın/kompozisyonlarımın önce kurumasını ve sonrasında en alta attığım katmanı kaybetmemek için üstüne uyguladığım tasarımın, rengin 1 – 2 ton açık renk olmasına dikkat ediyordum fakat bunun için kağıt pek elverişli olmamaya başladı ve her uyguladığım rengin vermiş olduğu doku ise tasarımlarım ile yarışmaya başlamıştı; aslında ben gölgelemeyi, dokuyu ve çizimlerimi salt renk ile vermek isterken bir anda hepsi birbiri ile yarışmaya başladı, kısmen beğenmiş olmama rağmen artık dijital olarak kurgulamam gerektiğinden emin olmuştum.
Dijital işlerde rastlantısallıktan bahsedebilir miyiz? Yoksa her şey belli bir planda mı ilerliyor? Biraz dijitalin doğasından ve bu doğaya sizin ne kadar müdahale edebildiğinizden bahsedelim mi?
Rastlantısallıktan şöyle bahsedebilirim; programın algoritmalarının arasındaki kombinasyon ve uyum birçok eklenti ile sizi şaşırtabiliyor eğer kapılıp giderseniz başlangıç noktanızdan oldukça uzağa gidebilirsiniz fakat burada ne yapmak istediğiniz tasarımlarınız için belirleyici olur. Her zaman merak etmişimdir; “tasarım programlarının ara yüzü arkasındaki yazılımcılar mı tasarımı yapanlar yoksa programların algoritmalarını kullanarak üretim yapan biz kullanıcılar mı…” ben burada hakimiyetimi, dijital tasarımlarımın öncesinde karakalem çalışmalarıma borçluyum diyebilirim; o kadar denedim ve bir o kadar yanıldım ki ne istediğime en başından beri emindim.
the world of bit/ bit dünyası’nın temellendiği, beslendiği kaynak ya da kaynaklar neler oldu? Bu projede neler ilham ya da yol gösterici oldu sizin için?
the world of bit/ bit dünyası için iki boyutlu ve üç boyutlu tasarım programları ile çalıştım ve programların çoğu yapay zeka destekli programlar… Bu tasarım programlarının aslında robot ara yüzleri sürekli öneriler sunup projemi başka bir yerlere çekmeye çalışsa da sırtımı dayadığım temel prensipler eminim bir çoğumuzun küçükken okuduğu Isaac Asimov ve onun robot yasaları oldu;
- Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
- Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
- Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla mükelleftir.
Projenizi izleyicisine nasıl ulaştıracaksınız? İzleyicisiyle nasıl bir etkileşim amaçlıyorsunuz?
Aslında görünür olmaya başladılar diyebilirim en azından bir tanesi; ummadık yerlerde karşınıza çıkabilir örneğin çok sevdiğim severek takip ettiğim kültür sanat platformu olan Artful Living’in billboard reklamlarında. Ayrıca yakında VR bir sergi programına dahil olacağım, yakın zamanda duyurumuna başlayacağım ve sergi sırasında interaktif olarak tasarımlarıma vücut ısınızı algılayan sensörler ile renk paletine etki etmenizi sağlayacağım.
İzleyicinin etkileşim içinde olduğu eserlere ilgisinin yoğun olacağını düşünüyorum. Biraz proje dışına çıkarsak sanatsal pratiğinizi nasıl tarif edersiniz? Sınırlarınız var mıdır? Nasıl bir alan yaratırsınız kendinize?
Defterimi yanımdan ayırmıyorum, sürekli bir şeyler karalar not alır olur olmadık yerde çıkartır okur üzerinden geçer, içime sinmeyince karalar tekrar yazarım. Heykeltıraş olduğum için ayrıca materyaller üzerinde kurduğum hakimiyet ile bir şeyler üretmeyi pek severim ve tasarım stüdyomda adım atacak yer kalmıyor böylelikle. Çalışmalarımı temellendirdiğim nokta aslında geleneksel yöntemler gibi göründüğünün farkındayım ve bundan vazgeçmeyi pek düşünmemek ile birlikte profesyonel olarak iki ve üç boyutlu tasarım ile ilgilendiğim için tüm metotlarımı dijital programlar ile destekliyorum, örneğin the world of bit/ bit dünyası için tasarımlarımın bir oğunu tablette p.create programını kullanarak sunmaya hazır hâle getirdim.
Çalışmalarınızla zamanda, çağdaş sanat sahnesinde nasıl bir iz bırakmayı amaçlıyorsunuz? Sanatsal olarak düşünmek ve üretmek ne anlama geliyor sizin için? Sanatçı olarak dünyaya baktığınız yer neresidir?
Çoğu zaman klasik heykeltıraşlar var iken (Bernini / Daphne) sanat dünyasına pek bir iz bırakılabileceği düşünmüyorum; aksine sansasyon yaratılarak belki akıllarda bir kıvılcım yaratılabilir fakat bu demek değildir ki herhangi bir yapıt/akım tarihe geçemeyecek… Zor, çünkü artık her şey hızlı tüketiliyor, eskiden saygı duyduğumuz eserler, karakterler marketing çılgınlığına dayanamıyor. Mesela bir anda bakıyorsunuz dahi Tesla’nın ismi otomobil markası olarak karşımıza çıkıyor… Ve bir anda Nikola Tesla ile ilgili kaynak bulmak o kadar zorlaşıyor ki çünkü otomobil markasının ayırdığı “pay per click” bütçesi tüm algoritmaların canına okuyor… Bu tabii ki bir engel değil.
Tüm bunlara karşı benim tutumum ise üretmek, bu duruşumu ilk sergimden beri devam ettiriyorum artık defterimde yer kalmamasına rağmen çizip çizip üstüne yeni şeyler ekliyorum ve sergiliyorum.
Motivasyonum üretmek benim; bu günlerde geleneksel kırmızı oda tekniği kullanarak monochromatic resimler yapıyorum, pandemi zamanı başladığım ve inatla üstünde çalıştığım distopik heykellerimi üretmeye devam ediyorum deneysel kısa film çalışmalarım var ve bunları antika sinematik lensler kullanarak geleneksel yöntemler ile kaydedip dijital eklentiler ile güncelliyorum.
Tüm bunlar ile ilgilenirken açıkçası iz bırakıp bırakamayacağımı hiç düşünmemiştim; itiraf edeceğim; farklı metotlar kullanmak, alternatif malzemeler ile çalışmak, güncel sanat eleştirileri okumak beni daha proaktif yapıyor bu da işlerime daha da özenle yaklaşmamı sağlarken sanata olan bakış açımı güncel tutuyor.
Son olarak o zaman biraz önce bahsettiğiniz, üzerinde çalıştığınız yeni projelerinizi paylaşabilir misin?
Zevkle! Üstünde çalıştığım iki yeni heykel sergisi konseptim var, daha önce sergilediğim “olmayan yer” isimli sergime taban tabana zıt bir alt başlığı bulunuyor birinin. Distopik kurguları çok okuduğum için projeye yaklaşımım biraz mesafeli ama yakın zamanda tamamlayacağım. Bildiğiniz üzere kısa filmlerim ve kısa hikâyelerden oluşan resimleme kitabımın üzerinde çalışıyorum bu günlerde. Yakın zamanda yayımlamaya hazır bir filmin kurgusunu neredeyse bitirdim.
Emre Ezelli’nin çalışmalarını buradan takip edebilirsiniz.