Contemporary İstanbul Vakfı’nın, ekolojik denge ve sürdürülebilirlik üzerine kurguladığı sergi serisinin ilki niteliğindeki “Terra Incognita” sergisi sanatçıları arasında yer alan Koray Tokdemir ile yapıtları ve yolculuğu hakkında konuştuk.
Hedefleri arasında yer alan sürdürülebilirlik, kaynakları ihtiyaca göre kullanmak olan Contemporary İstanbul Vakfı, “araştırma”, “uygulama” ve “paylaşma” adımlarıyla şekillendirdiği ilkelerine bağlılıkla üçüncü yılına “Terra Incognita” sergisi ile girdi. Latincede “Keşfedilmemiş Topraklar” anlamına gelen “Terra Incognita” iklim değişikliği hakkında bilinmeyenleri, alınması gereken önlemleri tanımlamak için, ağaç metaforunu merkeze alıyor. İmgesel ve algısal derinliğinin ötesinde yaşamımızı sürdürülebilir kılan ağaçlar; yeryüzü hikâyelerinde iklim dengesinin başrolünü üstlenmesinin yanı sıra kadim zamanlardan günümüze ideolojik, mimari, jeneolojik ve etik metaforlar ile pek çok anlamı kucaklıyor. Sergide yer alan sanatçılardan biri olan Koray Tokdemir’in Fluctuations I ve Fluctuations II isimli eserleri “Terra Incognita”da sergileniyor. Sanatçının bu eserleri 10 yılı aşkın süredir uyguladığı mimari pratiğinden gelen malzeme ile mücadelesi ve nörobilim üzerinde yoğunlaşması sonucu ortaya çıkıp izleyiciyle buluşuyor.
“Terra Incognita” sergisindeki eserlerin yıllar içindeki tüm üretim tutkunu, malzemenin değişken dilinin gücü ve etkileyiciliğini izleyici ile buluşturuyor. Sergiye hazırlık sürecini, kavramsallığı ve duygusal deneyim tarafını bir de senden dinleyelim isterim.
İnsanlık olarak karşılaştığımız en önemli sorun olan ekolojik dengesizliğe dikkat çeken ve kavramsal şeması son derece güçlü tanımlanmış bu sergi projesi ile karşılaştığımda çok heyecanlandım. Kompleks ilişki ağları ele aldığım temel konulardan biri ve eserlerimin de doğada bulunan bu hassas ve kompleks ilişki ağına referans verir şekilde sergide yer almasını çok doğru buldum. Genelde malzeme, mekân ve doku hissini ön plana taşıyan çok katmanlı eserler üretiyorum. “Terra Incognita” sergisindeki eserlerimde de kullandığım malzemenin değişken dilinin yarattığı duygusal deneyim ve diğer eserlerle, özellikle de Nohlab’in dijital enstalasyonu ile kurduğu poetik ilişkiden son derece memnunum.
Sergideki küratöryel kararlardan biraz bahsedebilir misin? Özellikle senin işlerin ile Nohlab’i sırt sırta yerleştirirken aslında birlikte çalışmaktan çok keyif aldım. Burada benden gelen öneriyi nasıl değerlendirdiğini anlatır mısın?
Açıkçası ben de bu ilişkiden çok keyif aldım. Nohlab uzun yıllardır tanıdığım ve çok saygı duyduğum bir ekip ancak ilk defa aynı sergide yer alma şansımız oldu. Eserlerimi görmeyen birine kendi kavramsal temellerimden bahsettiğimde karşı tarafta genelde benim dijital eserler ürettiğime dair bir kanı oluşuyor ancak aksine ben fizikselliği ön planda eserler üretmekteyim. Nohlab ile benim bu sergide sırt sırta veren eserlerimiz aslında fiziksellikten dijitalliğe doğru karşılıklı bir akış oluşturmakta. Serginin aktarmak istediği tüm fikir ve hisler adeta soyut bir katılaşım ve dijitalleşme döngüsü ile izleyici ile buluşmakta. Bu ilişkiyi yarattığın için sana özellikle teşekkür ediyorum.
Mimarlık ve üretimlerin birbirini destekleyen süreçler mi oldu? Hâlen devam ediyor musun mesleğine?
Aslında ODTÜ Şehir Planlama mezunuyum ancak hem üniversite hem de master eğitimi dönemindeki çalışmalarımda hep mimarlık ölçeğine yoğunlaştım ve 10 yılı aşkın süre yurt dışında çeşitli ülkelerde (İtalya, Amerika, Çin, Katar) mimarlık alanında çalıştım. Çalışma hayatım sürecinde de çoğunlukla bir şekilde sanat ile ilişkili mimari projelerde çalışma şansım oldu. Bir çok müze, sergi alanı, artist-in-residence projesinde çalıştım ve güzel sonuçlar elde ettim. Şimdi de dönem dönem bazı özel projelerde mimarlık alanında çalışmaya devam ediyorum ve bu ilişkinin sanat pratiğim açısından devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Mimarlık ve kent ölçeğinde düşünüp hayal kurabilme yetisi, sanat pratiğimde benim için en önemli beslenme kaynaklarından biri.
İşlerinin kavramsallığından ve kendinden bahsedebilir misin?
Varoluşa dair temel sorular kendimi bildim bileli ilgimi çekti ve bu ilgi biraz da bir takıntı hâlinde hayatımda yer alıyor. Temel sorular, özellikle de cevaplanamamış ve cevaplanamayacak sorular üzerinde düşünmek, araştırmak ve bunların üretimlerime yansıması hayatımın odak noktalarından biri. Doğaları gereği bu sorular, bilim, felsefe ve sanatın ortak ilgi alanında yer alıyorlar ve benim de yer almak istediğim nokta bu. Üzerinde çalıştığım konuları detaylıca kavrayabilmek için büyük çaba harcıyorum. Yüzeysellik en büyük korkularımdan biri, bu nedenle yıllar süren ve hayatım boyunca devam edeceğini düşündüğüm bir öğrenim sürecinde yer almaktayım.
Son yıllarda işlerime kavramsal şema oluşturan konular ise; psikocoğrafya, nörobilim ve bilinç. İnsanın dış dünya ve onun kompleks yapısı ile kurduğu ilişkinin bilimsel altyapısı çok ilgimi çekiyor. Her duygu, his, deneyim ve hatıranın beyinde bir nöronal desen olarak karşılığı var. Bu dinamik desenlerin, beynin son derece kompleks yapısı nedeni ile henüz tam olarak modellenemiyor ve anlaşılamıyor oluşu da benim çok dikkatimi çekiyor. İşlerimi de bu dinamik nöronal desen ve dış dünya arasındaki kompleks ilişki ağından alınmış birer kesitler olarak görüyorum.
Contemporary Istanbul Vakfı’nın Fişekhane’nin tarihi dokusunda yer alan sanat galerisi Cocoon'un ev sahipliğini yaptığı, Yves Rocher Vakfı iş birliği ile gerçekleştirilen "Terra Incognita/Keşfedilmemiş Topraklar" başlıklı sergiyi 30 Kasım 2021 tarihine kadar ziyaret edebilirsiniz.