Ali Şentürk, Artnivo’da izlenen “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim” isimli projesinde bir hikaye anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı bu sergide 1963 yılının aynı gününe ait iki farklı gazete kupüründe karşılaştığı Burhan İçmen adında bir karakterin gerçeklik ve kurgu arasında şekillenen hikayesini paylaşıyor. Sergi, 9 Temmuz’a kadar Artnivo.com Project Space’de izlenebilir.
İnsanın özgürleşmesinin araçlarından biri olarak “hikaye anlatıcısı”nı tarif eden W. Benjamin, modern çağda hikaye anlatıcılarının hükmü kalmadığını ve buna koşut olarak insanların deneyimlerini paylaşma yeteneklerinin ellerinden alındığını belirtir. Ona göre, “enformasyon” anlık ve yeni olması üzerinden değerli ve tüketilebilirken, “hikaye” kendini tüketmez, gücünü toplar ve korur, yıllarca sonra bile harekete geçebilir… Uzun zamandır imgeler, nesneler, sesler, sözcükler ve sokaklardan beslenen “Flaneur” ve “paçavracı” sanatçı tavrı, yerini “hikaye anlatıcısı” (storyteller) olarak sanatçı tavrına bırakır. Günümüz sanatçısı bir anlamda artık deneyimin aktarıcısı olarak rol üstlenir. Kendi deneyimleri ile başka deneyimlerin, öykülerin, hikayelerin kesiştiği, birbiri içine geçtiği, birbirinden beslendiği yeni anlatılar kurar ve aktarır. Ali Şentürk’ün üretimleri de bu çerçevede ele alınabilir. Sanatçının 2014 yılında gerçekleşen ilk kişisel sergisi “Ali Şentürk’ü Aramak”, bir roman kahramanından (Elif Şafak, Araf) esinlenerek kurgulanır. Ankara’da yaşayıp ölmüş tüm Ali Şentürkleri araştırarak ulaştığı mezarlıklara başını gömen sanatçı, bir yandan kendi kimliğinin de izini sürer. “Benden Kimseye Bahsetme”de ise beş yıl boyunca aktif tuttuğu kişisel bloğu üzerinden yaşadığı, gözlemlediği ve tanıklık ettiği ilişkileri kurgusal foto-tuvalleri ile hikayeleştirir. Ya da, İstemli İstemdışı’nda olduğu gibi kişisel hikayesini gizemli, ezoterik ve karanlık öykülerle bağdaştırır.
Bazen kendinin ama çoğunlukla bir başkasının yaşamı ve deneyimini sanatın yorumlama, eğretileme ve kurgusal diliyle aktaran Ali Şentürk, Artnivo’da izlenen “Sana Gül Bahçesi Vadetmedim” isimli projesinde yine bir hikaye anlatıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı bu sergide 1963 yılının aynı gününe ait iki farklı gazete küpüründe karşılaştığı Burhan İçmen adında bir karakterin gerçeklik ve kurgu arasında şekillenen hikayesini paylaşıyor. 1961 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde şizofreni teşhisi ile tedavi gören karakterin ölüm haberinin birinde; hayatını ressamlıkla kazanan Burhan’ın aşık olduğu kadının onu terk etmesiyle çıldırdığı, ayrıldığı kadından bir parça bularak aşık olduğu servi ağacınının yanındaki çukura düşerek öldüğünden bahsediliyor. Diğer bir haberde ise, bir cinayet senaryosu yazmak için gittiği Arkeoloji Müzesi’ndeki heykellerden birini eski sevgilisine benzeterek aşık olduğu ve bir gece bu heykeli kaçırmak için aştığı duvardan düşerek öldüğü belirtiliyor. Ali Şentürk karşılaştığı bu haber üzerine Burhan’ın hastane kayıtlarının peşine düşüyor. Bir gazeteci gibi karakterin hikayesini araştıran sanatçı, ulaştığı bilgiler etrafında yarı kurgusal bir hikaye örüyor. Gazete haberleri, kelime oyunlarıyla oluşturduğu psikiyatr raporları, karakterin ölüm gününü görselleştiren fotoğrafları ve içsel dökümanlar olarak beliren desenleriyle sanatçı, traji-romantik bir hikayenin peşine düşüyor.
Bu tür “gerçek” hikayelerin sanat aracılığıyla aktarımında çoğu kez izlenen mağdura “empati” besleme nostaljisini, çalışmada kullandığı dökümanlar, foroğraflar ve desenlerin yalın kullanımı ile narratif bir kolaycılığa kaçmadan anlatan Şentürk, Burhan İçmen’in dramatik ve hüzünlü gerçekliğine karşın izleyicilere narsist bir sempati hazzı sunmadan, içkin bir mesafeyi korumaya çalışıyor. Gizli bir takibin kanıtları gibi görünen fotoğraflar, karakterin iki farklı biçimde kayda geçmiş ölüm biçimini çeşitli imgeler üzerinden gözlemliyor. Bir tür “dış ses” gibi davranan fotoğrafların plastik kurgusuyla hikayeye yönelik zorlama betimlemeleri saf dışı bırakmayı ve anlatı için nöropsikiyatrik gözlem dilini tercih eden sanatçı, öyküde değişiklik yapmamaya özen göstermesiyle izleyicinin hikayenin ötesine bakmasına katkıda bulunuyor. Ali Şentürk, dokümanter bilimsellik kurgusunu karikatürize etmeden, bir insanın hikayesinin içine sızma, gözlemleyip tanıma, anlama ve anlatma biçimini mütevazi biçimde uyguluyor.
Başlığını aynı adlı Joanne Greenberg’in romanından alan sergi, ilginç bir psikiyatrik vaka ve gerçek bir karakter olarak izlediğimiz Burhan’ın tragedyasının ötesinde aşkın, aşkın yapıcılığının ve yıkıcılığının da hikayesini taşıyor. Romanda Deborah’ın kavak ağacına aşık olmasının umudun varlığı olarak yorumlanması gibi, bir yere ya da birine ait olma (Burhan’ın hikayesinde bu bir servi ağacı ya da heykel) talebinin yarattığı düşlemsel bir dünyaya sığınmanın izini sürüyor. Sanatçı, toplumsal deliliğin beslediği sistemler (faşizm, şiddet, savaş, ayrımcılık, sosyal adaletsizlikler…) karşısında bireysel akıldışılığın anlamını araştırırken, hikayesinin kurmaca boyutuyla, normal dışı bireylerin, otoritenin ve kurumsal dünyanın soyut güçleri arasındaki ilişkileri de düşünmeye teşvik ediyor. Toplumsal denetim olgusunu eleştiren, akıl sağlığı yasalarının bir tür tutuklama, mahkumiyet ve kapatma türü olduğunu aktaran Kate Millet, Tımarhane Yolculuğu’nda kendi delilik deneyimini tariflerken aslında bir bakıma sanatın alanını da tarif etmişti. Millet’e göre: “Zihinlerimizi yitirmiyoruz, akıl düşleme teslim oluyor, kendine özgü algı biçimleri ve tasarımlar oluşturuyor. Gerçekdışılık, imgeleme, kurgulama, benzeşim ve soyutlama… Bunlar, zihnin henüz keşfedilmemiş görkemli ülkesindeki alanlar…” Joanne Greenberg’in Sana Gül Bahçesi Vadetmedim isimli romanında geçen bir cümle gibi: “İnsan mahkum olacaksa güzel olmalı, yoksa dram yalnızca bir komedi olur.”
Burhan'ın dramındaki şiirsel öykünün izini süren, sanatın aktarım gücüyle yoğuran ve bize uygun bir mesafe üzerinden anlatan Ali Şentürk'ün yeni hikayelerini takip edebilmek üzere...