Halil Sercan Tunalı ile insanın evrendeki varlığından modernite karşısındaki çaresizliğine, bencilliklerinden kendini ve dünyayı kurtarma çabasına varan absürt ve ironik hayatını yansıttığı eserlerinden oluşan ilk kişisel sergisi “Bir İlkel Uzay Macerası”nı konuştuk.
Halil Sercan Tunalı’nın ilk kişisel sergisi “Bir İlkel Uzay Macerası” Galeri 77’de açıldı. Tunalı’nın dünyanın karmaşası, geçmişin nostaljisi ve geleceğin tahayyülü olarak sosyo-politik ve kültürel, güncel durumları, insanlık hâllerini, duygu değişimlerini, yıkımlar ve dönüşümleri, keşifler ve uzayın derinliklerini, iklimler ve ağaçları, denizler ve dört duvar arasında kaldığımız evlerimizi, hislerimizi ve bizi yok eden ya da bizi biz yapan “şey”leri bir araya getirdiği illüstrasyonları çoğulcu bir bütünlük içinde sergide izleniyor. Koyu ve şeffaf, pastel ve uçucu tonlar ile metinlerin iç içe geçtiği bu illüstrasyonlar, dünyamızı yeniden dışarıdan görebileceğimiz, kendimize tekrar sorular sorabileceğimiz çarpıcı kurgular içinde izleniyor.
Öncelikle kendinizden, üretimlerinizden ve sanatsal yaklaşımınızdan genel olarak söz eder misiniz?
Çocukluk yıllarımda şiirler ve hikâyeler yazmaya başladım. O dönemde kendi kendime koyduğum bir hedef vardı. “İyi bir anlatıcı olmak istiyordum.” Şu an yazdığım yazılarda ve çizimlerimde de bu hedefi içimde her an barındırıyorum. Böylece üretimlerimi olabildiğince yalın bir şekilde tamamlamaya çalışıyorum. Minimalizm ve sürrealizm içinde ilerlemeyi benimsiyorum.
Galeri 77’de açtığınız “Bir İlkel Uzay Macerası” başlıklı serginizden söz etmek isterim. Serginin kavramsal ve formal çerçevesinden bahseder misiniz?
Ne kadar önemli olduğumuzu değil, yaşadığımız modern dünyaya rağmen ne kadar ilkel kalabildiğimizi gösteren kompozisyonlar içinde çalışıyorum. İçimizde yaşattığımız farklı formlardaki karakterleri, bambaşka durumlar karşısında oluştururken, aslında hiçbir şeyi değiştirmeden sadece farklı iletişim modelleri üzerinden aktarabileceğimiz bir zaman içindeyiz. Her yaptığımız yeniliğin aslında hızla tarihe karıştığı, ancak güncel kalabilmesi için elimizden geldiğince önemsediğimiz bir kavramlar zinciri kurduğunu düşünüyorum. Kibir, ölümlü olduğunu hatırlayana kadar insana hükmediyor, ancak ölümsüz olduğunu düşündüren de bu içimizdeki doyumsuzluk. Bu paradoksun kıvrımları, zihnimizi bulandırmaya her zaman devam edecek. Bu düşüncelerden yola çıkarak olumsuz taraflar için kullandığım, neredeyse kor gibi mat bir siyah var, bunun aksine umut, mutluluk, huzur gibi temaları daha renkli ve ışıklar içinde kullanmayı tercih ediyorum. Çizdiğim her renkli temanın etrafında mutlaka siyah bir kontur oluyor, bunun sebebi ise hayatın içindeki denge için bir gereklilik gibi görmem. Her an bizi çevreleyen olumsuz düşüncelerle yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Kullandığım temalardaki figürleri, objeleri yahut simgeleri tamamen bir alfabe oluşturma isteğimden kaynaklanıyor. Balıkları bazen fikirler olarak tanımlarken, bazen insan kalabalığı olarak düşünüyorum. Gözler bazen insanları vücut olarak çizmek istemediğimde kullanırken, başka bir yerde bir objeyi yaşayan bir varlık olarak düşündürmemi sağlıyor. Hep kullandığım bir oyuncu insan karakterim var, o da her temada farklı rollere bürünüyor; tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi. Zaten bu yüzden yüzü yok, çünkü her role girebilsin diye tanınan bir yüzü olmasını istemiyorum. Kırmızı bir leke modern insanın utanç duygusunu, yani dünyaya karşı duyarsızlaşmasını anlatırken, kuş kafalı bir insan figürü bu utancı kabul etmiş ve hayatını daha iyi yaşamaya çalışan bir insanı temsil ediyor. Birçok simge, zihnimizde farklı temsillerle imgeleniyor ve bunlardan bazılarını kırmaya çalışıyorum.
Serginizde izlediğimiz çizimleriniz absürt birçok imgeyi yan yana sunuyor. Buradaki illüstrasyonlarda görseller nasıl oluşuyor? Nereden geliyor?
Bazı şeylerin sebeplerini onu üreten biri bile olsa bazen bilmesi oldukça güç. Ancak şöyle açıklayabilirim. Her çizimimin ardından “Yeni ne yapabilirim?” diye kendimi zorlarım ve yeni çıkan karakterler ve çizim tarzları bir önceki çizim disiplininin kırıntılarını barındırır. Öyle çok çalışır ve denersiniz ki, yepyeni sonuçlar bulmaya başlarsınız. Böylece çok alakasız şeylerin üzerine çalışsanız bile birbirleriyle uyum sağlamaya başladığını görebilirsiniz. Ayrıca gezdiğim sergilerden çok etkileniyorum. Özellikle Barcelona’da gittiğim Picasso ve Miro sergileri beni çok etkilemişti.
Peki, illüstrasyonlarınızda yazı dili nasıl beliriyor? Yazılacak cümle ve görseli nasıl yan yana buluşturuyorsunuz?
Yazı dilimi her süreçte geliştirmeye gayret ediyorum. Okumayı sevdiğim yazarların teknikleri de çevremdeki insanların günlük konuşma dili de beni etkiliyor. Elimden geldiğince bu alanda çalışmaya ve kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Yazdığım bir cümleyi en iyi nasıl bir çizim anlatabilir diye düşünüyorum. Lafı dolandırmadan anlatabilecek bir görsel ortaya çıkarıyorum. Burada önemli olan çok az çizgiyle anlatabilmek.
Tekniğinizden biraz konuşalım dilerseniz. İllüstrasyonlarda, the_cloud_collector Instagram hesabınızda eserlerinizi izliyoruz. Sergide geleneksel bir üslup üzerinden el çizimi illüstrasyonlarınız izleniyor. Instagram hesabınız ve sergideki eserler arasındaki ayrım nedir? Bu illüstrasyonların teknik materyallerinden söz eder misiniz?
Instagram hesabımda yaptıklarım aslında yine aynı teknikler içinde ilerliyor, ancak günlük çalışma disiplini içerisinde ilerlediğim için daha hızlı üretmem gerekiyor. Yani sergideki resimlerime göre daha az emek harcayarak yaptığım çalışmalara dönüşüyor. Oradaki amacım gündemi yakalamaya ve izleyicide doğrudan hızlı bir etki yaratmaya çalışmak.
Elde ürettiğiniz ve dijitalde ürettiğiniz çizimleriniz arasındaki benzerlik ve farklılık, dahası çalışma prensibi olarak yaklaşımınız nasıl?
Aslında önemli olan fikir olduğu için ikisi de sizi istediğiniz sonuca rahatça ulaştırabilir. Benzerlik belki de sadece bir fikri yansıtmak için farklı yolları seçmek olabilir. Farklılık da işte bu yollar. Geleneksel disiplinler oldukça yavaş ilerliyor ve belki de bu yüzden daha çok seviyorum. Dijital ise çok hızlı olabilir ve bu yüzden ticari projelerde daha çok tercih ediliyor. İkisi de farklı faydalara sahip, yerine göre kullanmayı tercih ediyorum.
İllüstrasyonlarınızda koyu ve açık renkleri dikkatli geçişler ile titiz bir armoni içinde kurguluyorsunuz. Burada renk seçimleriniz nasıl oluşuyor?
Zıtlıklara önem veriyorum. Çizimi bitirdiğimde hangi rengi nerede kullanacağımı planlıyor ve o şekilde boyamaya başlıyorum, çünkü eğer planlamazsam sonradan pişmanlıklar yaşayabiliyorum. Küçücük kağıtlara renkleri yan yana görebilmek için uyguluyorum ve aynı frekansta olup olmadıklarını anlamaya çalışıyorum. Biraz deneyerek ilerliyor.
Peki illüstrasyonlarda izlediğimiz konuların temeli nedir? Esin kaynaklarınız neler?
Esin kaynaklarım kendi hayatım, gözlemlediklerim, yaşadığım olaylar. Sevdiğim ressamlar, yazarlar, müzisyenler… Okuduğum kitaplar, gezdiğim gördüğüm yerler… Ailem, arkadaşlarım, tanımadığım insanlar, her şey. Nereden neyin geleceği hiç bilinmiyor.
Yapıtlarınız dünyanın, yaşamın ve evrenin bilimsel, kültürel ve gündelik konularını ele alıyor. Peki insan bu yapıtlar içinde nasıl yer buluyor?
Aslında benim hayatım herkesin hayatı; hepimiz hemen hemen aynı şeyleri yaşıyoruz. Yontulmamış bir taşı bile sanat eserine dönüştürebilirsiniz, yeter ki onun dili olun; insanlara kendisini anlatmasına izin verin.
Yapıtlarınız üzerinden kaos ve düzen arasında insan üzerinden nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?
Kaos ve düzen zaten insan icadı gibi. Bu yüzden ona en iyi bildiği konuları anlatmak o kadar kolay ki. Her an bir kaosun bitişi ve bir düzenin başlangıcı bu “modern hayat” dediğimiz şey.
Son olarak Galeri 77’de açtığınız “Bir İlkel Uzay Macerası” başlıklı serginiz ile izleyici üzerinden hedeflediğiniz algısal bir kurgu mevcut mu?
Her şeyin bir aradalığında kaldığımız bir çağda yaşarken, zaman ilerliyor ama biz ona asla yetişemiyoruz, çünkü köklerimiz yine bizi o bildiğimiz ilkel hırsa, kibre ve güce bağlama hevesinde.
Bu keyifli röportaj için teşekkürler. :)
Halil Sercan Tunalı’nın “Bir İlkel Uzay Macerası” sergisi 17 Ekim 2021 tarihine kadar Galeri 77’de izlenebilir.