Canavar ile izleyicisini toplum tarafından dayatılan normlar ile yüzleştirmeyi amaçladığı 60’a yakın sprey boya çözümlemesi, pentür, gravür ve duvar üzerine gerçekleştirdiği performatif uygulamalarından oluşan ilk kişisel sergisi “Herşey Yolunda”nın yaratım süreci ve sanat pratiği üzerine konuştuk.
Canavar ilk kişisel sergisi “Herşey Yolunda” ile 9 Ekim tarihine kadar Versus Art Project’te izleyici ile buluşuyor. Toplumun kötücül yanını, acılarını ve hazlarını gözlemleyerek bu sosyo-kültürel baskıların insan psikolojisi üzerinde yarattığı travmatik etkilerden beslenen Canavar, sergide yer alan altmışa yakın çalışmasında toplumsal baskı, iktidar sevdası, fetihçilik, insanın şehirdeki varoluş ve yaşam mücadelesini merkezine alıyor. Kafka’nın Dönüşüm ve Babaya Mektup’u ile Nietzsche‘nin Böyle Söyledi Zerduşt kitaplarına da referans ile ürettiği işlerinde şiddet ve öfkenin bulaşıcı hâlini, varoluş sürecini etkileyen deneyimlerini irdeliyor.
Genel olarak işlerini oluşturan ana fikir nedir ve yaratım sürecinde nelerden besleniyorsun?
Çoğunlukla yapacağım iş, sürecini ve biçimini kendi belirliyor. Maruz kaldığım ve kaldığımız durumların duygu ve hisleriyle serbestçe kendiliğinden çıkarken, ben bu serbestliği yüzey üzerinde kontrol etmeye çalışıyorum. Bu pratiği hayatın içindeki mücadeleyle eş buluyorum.
Versus Art Project’te ilk kişisel sergin “Herşey Yolunda”yı izliyoruz. Serginin ortaya çıkış ve oluşum sürecinden söz eder misin?
Sergi ilk ismini seçti. Farklı zaman dilimlerinde ürettiğim fakat bütünün yaşadıklarımdan doğrudan parçalar oldukları için; bir araya geldiklerinde senaryoyu yazdılar.
Serginin isminin arkasındaki hikâye nedir? Genel olarak serginin içeriği ve formsal yapısından da bahseder misin?
“Herşey Yolunda”, La haine (Protesto) filminin giriş sahnesindeki 50. kattan aşağı düşen adamın her katta “jusqu'ici tout va bien” (şimdiye kadar her şey yolunda) dediği hikâyeden aldı ismini. Diyeceğim bir düşüşün, düşüşümüzün hikâyesiyle başladı sergi. Düşüşün bitmediğini serginin akışından ve kurgusundan algılayabiliriz. Sorgulamaların, çelişkilerin, kayboluşun, sıkışmanın, yıkımın hikâyesi devam ediyor, dönüşüm durağına daha gelmedik.
Sergide farklı medyumlarda ürettiğin çalışmaların karşımıza çıkıyor. Sprey boya çözümlemesi, pentür, gravür ve duvar üzerine gerçekleştirdiğin performatif uygulamanın arasındaki ilişkiden bahseder misin?
Sprey boyayı uzun yıllardır farklı tekniklerde çözümleyerek kullanıyordum. Fakat farklı yüzeylerde ve anlatım açısından tekniksel kullanımının tam yerini bulması atölye çalışma sürecinde bu sergi için gerçekleşti. Sprey boyanın tesadüfi durumlar yaratması zorluk gibi gözükse de, bununla evrilen kendini benim yönlendirmemle var eden işler oldu. Aynı tesadüfi durum gravür baskı tekniği için de geçerli, sonuç planladığınız gibi olmuyor. Müthiş bir durum bu benim için, beklenmedik. Aslında bu beklenmedik hâl üretimimin her biçiminde ortak nokta diyebilirim. Elimde hiçbir zaman net bir teknik plan olmuyor. Teknik, malzeme biçim için kendi yolunu çizmesine izin veriyorum.
Sergide bizi karşılayan ve Francis Bacon’dan referansla ürettiğin “C1” isimli işin alt metninden söz eder misin?
C1’i internet gezintim sırasında tesadüfen karşıma çıkmış bir fotoğraftan referansla yaptım. Gerçek bir fotoğraf, canlı kanlı yeni kesilmiş bir et ve içinde canlı kanlı durumlardan bi’ haber bir erkek bedeninde bir bebek. O anda bir çok yaşanmışlık ve maruz kalınan durumlar zihnimde birleşti. Güç istemi, eril erkliğin, erkek bedenine sahip olduğum için beni nasıl tanımlamaya, kodlayıp şekillendirmeye çalıştığının temelinin atılışının hiç kurgu olmayan gerçek sahnesi vardı ortada. Ben pek bir şey yapmadım aslında olanı resmettim, sadece kar maskesi ekledim.
Basın bülteninde toplumun farklı karakterlerinin yansımalarını ele aldığından bahsediliyor. Bu karakterler kimler, biraz daha açar mısın?
Güç arzusuyla bezenmiş, varlık ve soy devamı istemiyle kör olmuş bir toplum parçası olmanın yüklenmesinin çabasıyla ailede, özellikle de iktidar olma arzusu güden babayla başlıyor. Toplumda bu rolü amaç edinmiş kana susamış hükmetme ve güç tutkunu yöneticilere, siyasetçilere varan karakterler bunlar. Üzerimizdeki haksız gözler.
Sokak sanatçıları sokakta üretirken ve bağımsız ilerlerken galeride son üç yıllık üretimini izliyoruz. Bu üç yıl nasıl geçti, nasıl hazırlandın? Pandemi sürecinde üretimin sokakta ve genel olarak nasıl ilerledi?
Sanatçı olarak üretimlerime sokakta ve farklı medyumlar üzerinde aynı bağımsızlığı sergileyerek devam ettim. Başka türlüsü benim için mümkün değil. Üretimim aynı seyirde devam etti, sadece sprey boyadan mürekkeple çalışmaya yönlendim. Bunları daha sonra göreceğiz. Sokak işlerine biraz ara vermek istiyordum, kendimle ve tabii ki işlerle alakalı içsel çözümlemelere girdiğim bir dönem olmasından dolayı kendimle kalabilmem için pandemi bazı açılardan işime yaradı diyebilirim.
Mural çalışmaların ile beyaz küp bir sergi alanındaki işlerin arasında bir fark var mı? Duygularını ifade etme anlamında hangisini kendine daha yakın görüyorsun?
Ben bu soruyu izleyiciye sormak istiyorum. Fark var mı? Dışarısı-içerisi, alanın değişkenliği her zaman işime geldi. Durumun kendisi bununla alakalı. Duvarları yüzeyleri aşmaya, dönüştürmeye çalıştırmak.
Peki, ilk kişisel sergini gerçekleştirdiğin Versus Art Project ile yolun nasıl kesişti ve süreç nasıl ilerledi?
Mamut Art Project 2016’ya katıldıktan yaklaşık bir sene sonra benimle iletişime geçtiler. Temasımız bu vakte kadar devam etti, küratöryel ve grup sergilerde yer aldım. Karşılıklı şekilde yaklaşımlarımızı tanıma süreciydi. Şu ana bakınca iyi bir sonuca, tanışıklığa dönüştüğünü görüyorum.
Bu sergi projesi sonrasında yapmayı planladığın farklı projeler olacak mı?
Ağaçkakan ile bu zamana kadar yaptığımız canlı performanslara devam edeceğiz. Ayrıca beraber hazırladığımız kitap projesi var. Üzerine çalışmaya devam ediyoruz, bitti sayılır.