26 MART, SALI, 2013

Varlık ile Yokluk Arasında

Neden doğduğumuzu ve bu evrende var oluş nedenimizi erken yaşlardan itibaren merak edip farklı düzlemlerde sorgulasak da, bunun yanıtını daha ileriki aşamalarda, yaşadıkça daha iyi alabiliriz. Yaşam, kendisine neyi adadığımızla orantılı olarak bizlere çeşitli seçenekler sunar.

Varlık ile Yokluk Arasında

Neden doğduğumuzu ve bu evrende var oluş nedenimizi erken yaşlardan itibaren merak edip farklı düzlemlerde sorgulasak da, bunun yanıtını daha ileriki aşamalarda, yaşadıkça daha iyi alabiliriz. Yaşam, kendisine neyi adadığımızla orantılı olarak bizlere çeşitli seçenekler sunar.

Yaşamın pazarlığı olmaz. Ya yaşarsınız, ya da yoksunuzdur. Önünüzde beliren bir anın fotoğraf olup olmadığına karar vermek, sonra da onu çekim alanında kıstırıp fotoğrafa dönüştürmek için çok sınırlı bir zaman aralığı vardır.

Dünya dönmekte, oranlar ve açılar değişmekte, nesneler mekânlarla adeta köşe kapmaca oynamaktadır. Hem o zaman aralığını fotoğrafa dönüştürmek, hem de çoğu kez insanlar farkına varmasa da, yara almadan olay yerinden uzaklaşmak gerekir. Çünkü mekân terk edilmedikçe, yani olay yeri ile fotoğrafın arası mesafe ve zaman olarak açılmadıkça o fotoğrafın okumasını yapmak imkânsızdır. Roland Barthes da Camera Lucida’da, farklı sözcüklerle de olsa aynı konuyu dile getirmektedir.

Elinde bir fotoğraf makinesi ile var olmaya kendini adayan her fotoğrafçı, bu seçimin sürprizlerine de hazır olmak durumundadır. Şans çok önemli bir faktördür, elbette onu görmeyi/hissetmeyi bilmek koşuluyla. Ama zaman geçtikçe, şansın çağrılan ve farkındalıkla tanımlanan ve de fotoğrafa çevrilebilen bir değer olduğunu anlar fotoğrafçı.

Henri Cartier-Bresson gibi anların fotoğrafçısı olarak tanımlanan bir efsane bile, fotoğrafta ustalaşmaya başladığı ilk günlerinden bu yana olup bitenin farkındaydı.

Oğuz Nusret Bilik, fotoğrafın kendisine verdiği yetki, fotoğrafın ardından gitme cesareti ve gittiği yollardaki aşırı dikkati ve bu anları fotoğrafa çevirme konusundaki yeteneğiyle tanıdığımız fotoğrafçıların birçoğundan ayrılıyor. Özellikle içinden geçtiği zaman dilimini tüm renk zenginliğine rağmen “siyah-beyaz”ın tonlarıyla aktarmaya çalışıyor. Arkaik bir ısrarcılıktan çok, kaderi ölümsüzlüğe yazılı ama deklanşöre basılıncaya  kadar bunu bilmeyen sıradan olan anların inceliklerini ortaya çıkartıyor. Hiciv dolu bakışıyla adeta uzun bir hikayeyi ustalıkla tek cümlede betimliyor. Anlatmak istediklerini usulca ama ustaca anlatıyor. Belki de yaşamın iç odalarına kapanıp çilesini erkenden tamamladığı için, dışarısı ona bu denli cazip geliyor.
Kuşadası, İstanbul ya da Mersin; duyarlılık ve keskin gözlem gücü, bakmak yerine görmeyi yeğleyen ve asla didaktik olmayan insani bir bakış; hiçbir şeyi ötekleştirmeden yapılan yolculuk sonunda kendi izleyicisini yaratıyor. Bir kare için bile olsa, meyvelerin toplayacağı fidanları daha önceki geçişlerinde, üstelik düzenli aralıklarla çoktan dikmiş yolu üzerine.

Oğuz Nusret Bilik: Anılarını tanık olduğu anlarla buluşturup fotoğraflarını yapıyor. Evet yapıyor, hem de kaşla göz arasında; üstelik büyük bir maharetle!

Oğuz Nusret Bilik
(Kendi sözcükleriyle)

Kuşadası’nda yaşamakta ve bir turizm firmasında çalışmaktadır. Genç, hatta içindeki çocuğu yaşatabilen bir orta yaşlıdır. Ve onu besleyenin içindeki çocuk olduğunu düşünür. Çünkü “Çocuklar özgürdür” der. Sergi gezmenin, farklı sanat performanslarını izlemenin, kitap okumanın ve iyi müzikler dinlemenin ufkunu açtığını ve bunlardan büyük keyif aldığını söyler.

Fotoğrafa olan ilgisi kendini ifade edebilme ihtiyacından doğmuştur. Fotoğrafı içsel yolculuğu olarak gören kendini anlatabilme çabası ile özgün çalışmalar yapan bir fotoğrafçıdır. Çalışmalarında yaşama karşı duruşunu, gözlemlerini ve kendisini metaforlar üzerinden anlatmayı sever.

​İzleyiciyi kendi içsel dünyasına davet eder. Bu davet aslında bir çok kişi için sabıkalı bir davettir. Ancak yaptığı çalışmaların kendisineait olduğunu ve bütün suçu üzerine aldığını söyler. Onaylanmaktan çok anlaşılabilmek ister. Onaylanma arzusunu tehlikeli bulur. Yaratıcı ve özgün işlerin verili gerçekler ve kabullenilmiş doğrularla yapılamayacağını düşünür. Bilinçli seçimler planlı çalışmalar yerine kişisel birikimin ve sezginin oluşturduğu çalışmaların daha orijinal olduğunu savunur. Her sokağa çıkışında hayata sıfır noktasından ve farklı yorumlarla bakmayı sever. Sanatın kişisel bir serüven olduğunu insanın kendini anlatabilme biçiminde kendine özgü olması gerektiğini düşünür. Friedrich Nietzsche’nin  “Olgular yoktur, yorumlar vardır”   sözünü çalışmalarının ilkesi olarak belirlemiştir. Ve çekmiş olduğu fotoğrafları “Önemsiz” olarak adlandırmıştır. O’nun için önemli olan anlaşılabilmektir.

0
6009
0
Yazar:
Fotoğraf: Oğuz Nusret Bilik
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage