06 MAYIS, PERŞEMBE, 2021

Yaratıcılık Sürecine Açılan Bir Perde

Gazeteci, çevirmen ve yazar Hatice Utkan Özden’in on yıl boyunca farklı sanat yayınları için kaleme aldığı, çağdaş sanat alanında yaratıcılık süreçlerine odaklanan röportaj ve izlenim yazılarından derlediği Çağdaş Sanat ve Yaratıcılık kitabı okurlarıyla buluştu. İstanbul’da son on yılda izleyiciyle buluşan güncel sergilere dair kapsamlı bir bilgi edinirken sanatçıların yaratıcılık ve üretim süreçlerindeki değişime de tanıklık eden Utkan’ın derlemeleri; bu yönüyle sanat alanındaki yayınlar içerisinde hem akademik hem de arşivsel bir değer taşıyor. Hatice Utkan Özden ile kitabı üzerine konuştuk. 

Yaratıcılık Sürecine Açılan Bir Perde

2019 yılında Yeditepe Üniversitesi Sanat ve Kültür Yönetimi bölümünde “Çağdaş Sanat ve Yorumu” üzerine ders veren Hatice Utkan Özden, yazı pratiğini “hikâye anlatıcılığı” ile birleştirdiği noktada farklı disiplinlerdeki sanatçılara ve sanatçıların eserlerinin yaratıcılık süreçlerine uzanan bir kapı açıyor. Yaratıcılık sürecini anlamak Utkan için önemli çünkü çağdaş sanat izleyicisinin eserle arasında hissettiği, yarattığı ya da aşmaktan çekindiği mesafeleri kısaltmak, söz konusu süreci anlayabilmekle başlıyor. "…anlarsak, sanatçıyı ve sanatı kendimize daha yakın hissederiz." diyen Hatice Utkan Özden ile ulaşılabilir sanatın yeterince ulaşılamayan okuma pratiğine, çağdaş sanatın itibarsızlaşma meselesinde süreci anlamanın eksikliğine ve elbette ki izleyici olarak "ego" savaşına uzanırken eseri anlama yolculuğumuza dair "fark ettiğimizde çekerek gerçeği görebildiğimiz" bir perdeyi aralayan Çağdaş Sanat ve Yaratıcılık kitabı üzerine söyleştik.

Kitabın başlığı dikkat çekici özellikle de başlıktaki "ve" bağlacı; çünkü çağdaş sanat ve yaratıcılık bir arada, araya virgül konmadan ilişkilendiriliyor. Birbirleri için bir ihtiyaçtan doğan ve biri olmadan diğerinin eksik kalacağı hissini ediniyorum. Diğer yandan kitabınızın akademik alanda tanımlamalarda bulunduğunu düşünüyor musunuz? Bu bağlamda hem başlığı hem de içeriği biraz açalım mı, ne dersiniz? 

Çağdaş Sanat ve Yaratıcılık ismi bağlamında, çağdaş sanat alanında üretim yapan sanatçıların yaratıcılık süreçlerine odaklanıyor.  

Bu kitabı yapmaya karar verdiğimde birkaç konu üzerinden sınıflandırma yapmaya çalıştım. Birincisi 2010-2020 yılları arasındaki sergilerdi; ikincisi ise sanatçılarla konuştuğum konulara istinaden ayrımdı. Bunu da yaratıcılık olarak seçtim. Çünkü sanatçılarla yaptığım röportajlarda genellikle yaratıcılık üzerine konuştuğumun farkına vardım. Bu da ikinci sınıflandırmayı yaratmamı sağladı. 

10 yıl boyunca, farklı sanat yayınları için sanatçılarla yaptığım röportajlarda genel olarak yaratıcılık süreçlerine ve nasıl ürettiklerine odaklandım. Kitap, bir yandan 10 yıl içinde sanatçıların üretimleri ve yaratıcılık nasıl evrilmiş, diğer yanda ise İstanbul’da ne tür güncel sanat sergileri yer almış sorusuna dair konuları aydınlatıyor. Sanat tarihçisi ve gazeteci Melishan Devrim’in kitabımla ilgili yazdığı değerlendirme yazısı kapsamlı bilgi veriyor.

Üretim yapan sanatçıların bazen kişisel, bazen de sadece sanatsal bağlamda eserlerine odaklanıyor. Tek bir yapıt okuması değil, sanatçı ve sergi okumaları sunuyor. Bahsettiğiniz “ve” bağlacı bir anlamda, sanatçıların duruşuna dair yeni bir söylem geliştirmeye doğru geçiş olarak da değerlendirilebilir. Aslında tam da bu noktada, akademik tanımlardan bahsedebiliriz. Kitabın yazımı ve üslubu akademik bir amaç için oluşturulmadı ama burada akademik bir sınıflandırma mevcut: 10 yıllık bir süreçte, medya, sanat ve İstanbul sergileri üzerinde bir araya gelen sergi izlenimleri ve sanatçı röportajlarından söz ediyoruz. Tam da bu yüzden akademik duruşa da yakın; çünkü 10 yıl içinde, İstanbul’da kimlerin sergilerini nerelerde gördüğümüze ve bu sanatçıların o dönemde gördüğümüz sergilerine dair bilgiler var. Örneğin, bir yandan 2009 yılında Thomas Ruff sergisinin Galerist’te olduğunu öğreniyoruz, diğer yandan ise bu sergide hangi eserlerin sergilendiğini okuyoruz.

1. Ai Weiwei - Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek, 2016 / SSM
2. Berlinde De Bruyckere 12 ©Mirjam Devriendt / ARTER
3. Axel Hutte Galeri Görselleri
4.Sarah Morris / Dirimart 

Huo RF tarafından kaleme alınan önsözde yazı pratiğiniz "hikâye anlatıcısı, röportaj-yazı pratiği" ifadeleriyle ilişkilendiriliyor. Özellikle, sanatçıyı yakından tanıyanların kaleme aldığı metinlerin bize dokunan bir yanı muhakkak ki daha güçlü. Bu bağlamda yazı pratiğiniz "çağdaş sanat ve yaratıcılık" ve izleyici üçgeninde ihtiyaç duyulan, aracı bir rolü üstleniyor diyebilir miyiz?

Kitap; izleyici, üretim ve sanatçı üçgeninde ihtiyaç duyulan, aracı bir rolü üstleniyor mu henüz bilmiyorum. Umarım üstlenir. Aslında, ben “yazı” konusuna şu şekilde bakıyorum: Yaptığım her şeyin özünde yazı vardır. Akademik bir makale, düzyazı, röportaj ya da sergi izlenimi yazarken bilgiyi, izlenimlerimi, sezgilerimi, gördüklerimi ve tecrübe ettiklerimi doğru bir şekilde anlatmakla yükümlüyümdür. Bu yüzden, röportaj ve yazı alanında ayrı bir tarz geliştirmek, bu tarzı hikâye anlatıcılığı ile birleştirmek aslında benim için kaçınılmazdır. Şunu da belirtmem gerekiyor, ben tek başıma ve kendi bilgilerim, izlenimlerimle sanatçıya dair tespitler yaratmaya çalıştım. Bu nedenle bu kitap ya da yazılarım izleyici, eser ve sanatçı arasında bir tür köprü işlevi görebilecekse ne mutlu bana... 

Huo RF’nin önsözünden devam edersek, sanat yazılarının "hassas zeminden kaynaklandığı" düşüncesiyle "çok fazla kişiye ulaşamadığı" "kısıtlı bir kitleye hitap ettiği" durumlar belirtiliyor. Merak ediyorum siz bu "hassas zemini" nasıl yorumluyor ve kitabınızdaki yaratıcılık süreçlerinin bu zeminle hangi mesafeden, nasıl bir ilişki kurduğunu düşünüyorsunuz? Belki de bunun güçlendirici bir adım olacağına inanıyorsunuzdur, ne dersiniz? 

Huo Rf’nin tespiti doğru, ulaşamıyor. Bunun birçok nedeni var... Örneğin, ben yıllarca Hürriyet Daily News’ta yazdım ve İngilizce olarak yazılarımda tespitler yapsam da yeterince kişiye ulaşamadı. Diğer yandan, sadece Türkçe yazmış olsaydım da ulaşma potansiyeli yine düşük olurdu. Türkçe yazdığım yazılar (çeşitli sanat dergilerine) ne kadar okundu bilemiyorum ama şimdi hepsi aynı kitapta toparlandı. Bu şekliyle daha çok kişiye ulaşacağına inanıyorum. Aslında kitapta yaratıcılık süreçlerine değinmemin nedeni de bu. Yaratıcılık süreçlerine değinmenin bu mesafeyi yok edeceğini düşünüyorum. Eğer eserin; neden üretildiğini ve nasıl bir sürecin sonunda yaratıldığını anlarsak, sanatçıyı ve sanatı kendimize daha yakın hissederiz. 

1. Füsun Onur
2. :mentalKLINIK, Puff Out, 2018. © :mentalKLINIK. Fotoğraf: Ivan Zupanc
3. :mentalKLINIK, Satisfaction

4. "Manifesto" film 

Özellikle performatif sanatlardan sonra toplumun katılımcı rolü için istenirse ne kadar güçlü bir alan açılabileceğinin fark edildiği düşüncesindeyim. Aslında sanatçının toplumla kurduğu ilişkide kendi yerini aradığı açık uçlu bir ilişki de söz konusu. Çünkü sanatçı, o an kaynaştığı toplumla kendine dair farkındalıklar yaşarken izleyici de hiç bilmediği duygu ve düşünceleri daha en başından kabul edeceği bir sürece dahil oluyor. Bir şeylerin anlaşılamayacağını yadırgamayan, gönüllü bir izleyici ve sanat ilişkisinde nasıl oldu da kendi rolümüzü bu kadar görünmez kılabildik? Bu bağlamda kitabınızdaki "yaratıcılık süreçleri" sanat ve yaşam arasındaki bizlere nasıl dokunacak dersiniz? 

Bu soruya cevap verirken öncelikle, çağdaş sanatın itibarsızlaştırılması konusundan giriş yapmak gerektiğine inanıyorum. Son yıllarda bu konu çok tartışıldı. Çağdaş sanatın itibarsızlaşması sonucunda sanatçıların da eserlerinin hak ettiği değeri göremediğine şahit olduk. Oysa ki sanatçıların hayat boyu süren yaratıcılık süreçlerinin bir parçasını bilmek bu konuya da açıklık getirecektir diye düşünüyorum.

Barış Acar’ın Art Unlimited’da (Vaka-i Vakvakiye olarak muz vakası) ve Artful Living’de yayımlanan “Çağdaş Sanatın İtibarsızlaştırılması Kime Yarar” adlı yazılarını hatırlatmak isterim. Bu iki yazıda da aslında Acar, çağdaş sanatın ya da sanatçıların üretimlerinin nasıl itibarsızlaştığını açıklar. Bu tür bir itibarsızlaşmanın nedeninin, kendinden önce gelen dönemlerden sonra görülen çağdaş sanat eserlerindeki beklentilerden kaynaklandığına, “sanatın ne olup ne olmadığına karar verebilen bir söylem” olduğuna değinir. Acar, bu yazılarda tartışmayı derinleştirir ve avangart eğilimler içinde sanatın geldiği noktayı irdeler.

Ancak, burada başka bir alanda önemli bir tartışma da görüyorum; o da yaratıcılık sürecini irdelemek ve bilmek. Yaratıcılık sürecini öğrendikçe itibarsızlaşmanın azalacağını ya da önemini kaybedeceğini tahmin ediyorum. Bu konuda yaratıcılık süreçlerini bilmenin önemli olduğunu düşünüyorum ve yaratıcılık süreçlerini kavramanın itibarsızlaşmayı engelleyeceği kanısındayım. Kitabım en çok bu konuda okura dokunabilir. Sanatçı nasıl üretmiş ya da bu eser nasıl ortaya çıkmış gibi konuları aydınlatarak o eserin, o dönem içindeki önemini incelerken sanatçının yaratım anına inerek birikimini anlamak için yeni bir alan... 

Pablo Genoves'in fotoğraflarını yorumlarken sanatçının yaratıcılık sürecini "bireyin sanatla daha çok nasıl iletişimde olması gerektiğine dair yanıtlanan bir soru" olarak değerlendiriyorsunuz. Merak ediyorum gündelik yaşamda en ufak bir bakışa ya da söze dair sayısız anlamlar yüklemekten çekinmezken nasıl olur da bir iletişim dili olan sanatta karşımızdakinden kaçınır/çekiniriz? Kibir mi bu ya da insan olmanın hangi duygusu olabilir? "Yaratıcılık süreci" bu bağlamda bizim için nerede konumlanacak? 

Genoves, bana sanatın bir iletişim alanı olduğunu belirtmiş ve sanatı herkesin anlaması için var olduğunu söylemişti. Sanatçı, kendi fotoğraflarının yeni bir iletişim alanı açabileceğine inanıyor. Bu çok hoşuma gitmişti. Onun eserleri oldukça derin çevresel teorilerle beslenen alt metinlerle doludur ve yine de eserlerinin izleyiciyle iletişim kuramaması üzerine bir sorunu yoktu diyebilirim... Aslında, güncel sanatta her şey yeterince anlaşılır ve nettir. Neden sanatta karşımızdakinden kaçınır ya da çekiniriz ya da “yanlış” anlamlar yükleriz? Bunun nedeni ego olabilir mi?... Ego bir perde gibidir, bazen kalın bir siyah perde, bazen de incecik tül perde. Eğer fark edersek çekebiliriz ve ancak o zaman gözümüzün önündeki gerçekleri görebiliriz. Bence sanata da böyle bir alandan bakmak gerekir, o perdeyi aralayarak ve saf bir iletişim alanına girerek... Yeter ki fark edelim... Yaratıcılık sürecini öğrendiğimiz sanatçıların kırılganlıklarını ve geçirdiği zorlukları görürüz ve hissederiz. İşte tam o anda kibir ya da mutsuzluğun kalmayacağını düşünüyorum. 

1. Taner Ceylan, 'Spiritual', Oil on Canvas, 140cmx200cm, 2008
2. Taner Ceylan, 'Birth Of Hope', oil on canvas, 215x140 cm, 2013
3. "Çağdaş Sanat ve Yaratıcılık"
​4. Hatice Utkan Özden

Kitabınızın kapağındaki eser görseli  :mentalKLINIK, Acı Reçete #02 (2020). Borusan Contemporary'de izleyiciyle buluşan eser için sanatçı “bu acı reçete ile melez gerçekliğin zaman-mekânında, fiziksel olanın dijital deneyime aktarıldığı bir form sunuyoruz” açıklamalarını yapmıştı. Pandemideki sanal ve fiziksel mekânın iç içe geçtiği sürece de vurgu yapan eser, kitabınızdaki “yaratıcılık süreçleri” ile nasıl bir ilişki kuruyor, hangi yönleri öne çıkarıyor dersiniz? 

:mentalKLINIK’in Acı Reçete adlı eserinin değerlendirmesini Hürriyet Daily News’a yazmıştım. Bu yazıda Acı Reçete’nin bir tür metafizik sorusunu, zaman ve mekân kavramlarını bir araya getirdiğini düşünüyorum. Hatta bu noktada çağdaş sanatın oldukça katmanlı bir alanında buluyoruz kendimizi. Zaman ve mekânda eser var ama biz onu orada tecrübe etmiyoruz. Eserin gerçeklik üzerine bir tür sorgulama alanı yarattığından bahsetmiştim. Borusan Contemporary’de gerçekleşen sergide teknoloji ve dijitalleşme ortamında, gerçek nesneler olmadan var olmanın mümkün olup olmayacağı üzerinden bir okuma yapmıştım. “Gerçekte var olmayan bir dünyada duyu verileri nasıl gerçekleşir ve var olur?” sorusu üzerinden bir incelemeydi. Bu eserin günümüzün çağdaş sanat ortamına da uyum gösterdiğini düşünüyorum. Öncelikle, çok zeki bir şekilde tasarlanmış. Yeri kaplayan parlak simler bir yer süpürgesi tarafından sürekli farklı şekillere bürünüyor ve izler bırakıyor. Bize burada var olan bir kutlama var mı sorusunu sorduruyor, diğer yandan aslında olmayan ve sürekli şekil değiştiren bir ortamı göz önüne seriyor. Yaratıcılığın da aklımızdaki duyu verileri ve dışarıdan gelen verilerle bir araya geldiğinde çıktığını düşünüyorum. Bu bağlamda, gerçeklik nedir ve gerçeklik sorgulaması bana çok anlamlı geliyor. Eser, anlamsal derinliğinin dışında, görsel olarak da çok çarpıcı, sürekli olan ve olmayan her olguyu sorguluyor.  

Son olarak, kitabınız bir derleme ve biliyorum ki derlemeler hem alanında güçlü bir uzmanlık hem de derin bir muhakeme gücüne ihtiyaç duyuyor. "Kitabı hazırlarken uzaklardan gelen müziğin sesini duyma anının peşinden koştum." diyorsunuz. Böylesine mütevazi yaklaştığınız sanatla empati kurabilme yetinizle, okurlarınızla paylaşmak istediğiniz, "sanatın sizin hayatınıza dokunduğu ilk “an”a dair neler söylemek istersiniz? 

İlk an’ı hatırlayamıyorum, kısacası aklımda öyle bir an yok ama yazı yazmak yaşantımda her zaman oldu, İngiltere’de City University’de dışarıdan derslere katılma şansım olmuştu ve bu dersler sadece yaratıcı yazın, makale yazımı gibi dersler üzerineydi. Bu alanda, ilk an değil de bir dönemden bahsetmem gerekirse, orada geçirdiğim dönemdir... City University’deki dersler aracılığıyla yazdığım her alanı bir araya getirebileceğimi fark etmiştim. Sanat, edebiyat, bilgi birikimini ve araştırma yazılarını tek bir alanda toplayabileceğimin farkına varmak benim kendi yaratıcılık serüvenimdeki en önemli noktadır.  

0
4214
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage