18 OCAK, PAZARTESİ, 2016

Yaşam Alanı'ndan Hikayeler

İstanbul Modern, 2015 yılına, 22 Mayıs tarihine kadar sürecek olan, 13 fotoğrafçının 2000 yılından bugüne ve bir kısmı bu sergi için üretilmiş serilerine yer veren "Habitat" sergisiyle veda etti. Aralık ayının son günlerinde açılan sergi, insan yerleşimlerine ve insanların mekân ve doğayla kurduğu ilişkilere odaklanıyor. 

Yaşam Alanı'ndan Hikayeler

"Habitat", yanıbaşındaki büyük sergi salonunda henüz açılan "Yok Olmadan"la birlikte, şu sıralar gündeme daha sık gelen ve önümüzdeki dönemde de bağlantılı sorunlarla gündemimizi sıklıkla meşgul edecek çevre ve insan ilişkisine dikkat çekmek için iyi bir fırsat yaratıyor.

Habitat denince -belki de bizim kuşaktaki pek çok kişide olduğu gibi- aklıma gelen ilk şey, doksanlı yılların ortalarında İstanbul’da yapılan Habitat II buluşması oluyor. Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen insan yerleşimleriyle ilgili bu uluslararası konferans, o dönemde büyük bir tantana kopardıysa da insanların yerleşimle ilgili sorunlarına pek bir çözüm getiremedi, üstelik o dönemde İstanbulluları o düzeydeki hemen her büyük organizasyon gibi olumsuz etkiledi. Dünya çapında benzer büyüklükte bir buluşma, geçtiğimiz Aralık ayında Paris’te gerçekleşti. Yine Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen COP21 İklim Zirvesi, dünyamızda yaşayan her canlıyı ve tabii ki insanı ve insan yerleşimlerini de etkileyen ve giderek daha fazla etkileyecek olan küresel iklim değişikliğine odaklandı. Pek çok nedenle ümit verici sonuçlar alınamayan bu ölçekteki buluşmalardan, insanın kendi yarattığı sorunları çözmedeki beceriksizliğinin nedenlerini de sorgulayarak çıkmadıkça büyüyen sorunlarımıza çözüm bulmamız mümkün görünmüyor...

Sergi alanından görünüm

İnsan yerleşimiyle ilgili sorunlar, dünyadaki örneklerine benzer bir şekilde, ülkemizde de HES, termik santraller, yeşil yollar, vb. gibi mega projelerin uygulama alanlarında yaşayanların göz ardı edilmesi sonucu derinleşiyor ve farklı düzeylerde, acılar da içeren hikâyeler ortaya çıkıyor. Fotoğrafçıların, sinemacıların veya başka disiplinlerden sanatçıların yapabildiğiyse bir durum tespiti ve bu hikâyelerin daha fazla insan tarafından duyulmasını sağlamak oluyor.

İnsan yerleşimleri denilince öncelikle bir ilişkiler ağı geliyor akla: İnsan yerleşimlerinin konumu, bunların doğal yaşamla ilişkisi, bu yerleşimlerin içindeki insanların birbiriyle ilişkisi gibi. Bu ilişkiler ağı, habitatın farklı boyutlarını ortaya koyuyor. İstanbul Modern’deki "Habitat" sergisinin konusunu, insanın çevresiyle ve bu çevre içinde birbiriyle kurduğu ilişkiler yumağı diye özetleyebiliriz. Serginin yerleşimi, yaratılan duvar eklentileriyle İstanbul Modern’in fotoğraf galerisinin en büyük handikapı olan büyük hangarımsı halini kırmayı başarırken her sanatçının işinin de birbirinden ayrışmasını sağlamış. Ayrıca işlerin sergilenmesinde kullanılan yöntemler de bu ayrışmaya fırsat tanımış. 

Sergide bizi ilk olarak Ali Taptık’ın 2010’dan bu yana üzerinde çalışmakta olduğu ve doğal yaşamın kentteki izlerini sürmeye yönelik bir araştırma formatında sunulan Bir Bitki Örtüsüne Doğru karşılıyor. Bu seri, Taptık’ın bugüne kadar yaptığı işleri bir adım ileri götürme çabası olarak dikkat çekiyor. Burada şehirde var olan bitki örtüsü ve bu bitkilere yapılan müdahaleler, şehire kent mobilyası şeklinde dahil edilmeye çalışılan yeni bitkiler ve olması planlanmadığı halde orada burada kendisine yer bulmaya çabalayan bitkilerle ilgili bu sistematik belgeleme, Taptık’ın meraklı tutkusunun göstergesi. Projedeki en önemli katmanlardan biri olan tarihi bostanlar ise sadece fotografik belgelemenin ötesinde Taptık’ın bunları koruma çabasını da gösteren ve belki de bu nedenle sergilemenin tam ortasında yer alan bir konu. Fotoğraflarda pek insana rastlanmıyor olması, bitkilerle insanlar arasındaki ilişki veya ilişkisizliğin tarafsız bir gözleminin vurgusu gibi. Taptık'ın fotoğraflarının sergilenme biçimindeki dinamizm ve fotoğrafların minik mıknatıslarla asılmasını sağlayan metal duvar, hem başarılı bir sunum oluştururken hem de Bir Bitki Örtüsüne Doğru’yu diğer tüm işlerden ayrıksı kılıyor.

Geçtiğimiz aylarda Empire Project’te açtığı "Eşik" sergisiyle dikkat çeken Görkem Ergün’ün insanın hayvanlar üzerinde kurduğu tahakkümün en eski ve kimi zaman en vahşi örneklerinin sergilendiği avcılık aracılığıyla insan-hayvan arasındaki ilişkiyi sorguladığı işleri, özellikle erkek egemen toplum anlayışının bir yansıması niteliğinde. Burada yer alan deri şekli verilmiş objeler üzerindeki hayvan figürleri, ilkel zamanlardan kalan mağara resimlerini çağrıştırıyor; fotoğraflardaysa avcılıktaki zafer sahnelerini çağrıştıran görüntüler var. Tam ortaya yerleştirilmiş olan minimalist video, hem bu enstalasyonun önemli bir tamamlayıcı parçası hem de Ergün’ün gitmekte olduğu yolu göstermesi açısından çarpıcı.

Görkem Ergün

Yağma, 2015

Barbaros Kayan’ın, yaşadıkları İstanbul Olimpiyat Stadı’nın çevresindeki Ayazma Mahallesi kentsel dönüşüme uğrarken hak sahibi olmadıkları için yeni bir ev sahibi olamayan ve yıkılmakta olan bu mahallede kalmaya devam eden aileleri fotoğrafladığı serisi Ayazma, her şeye rağmen bu ortamı kendi yerleşim alanı haline getiren insanların hayata tutunma çabasını belgeliyor. İlginç bir sûkunete sahip bu fotoğraflar, belli ki çok kısa bir zaman aralığını belgeliyor, bu durum insanların donuk ifadeli portreleriyle daha da vurgulanıyor.

Neslihan Koyuncu, uzun bir aradan sonra döndüğü, çocukluğunu geçirmiş olduğu evdeki eski odasından dışarı bakarken yeni yapılan -hoşlanmadığı- bir binayı parmağını kadrajın içine sokarak bir bakıma yok ettiği bir fotoğraftan sonra, parmağını çevresine bir müdahale aracı olarak kullanmaya başlamış. Parmak İradesi adını verdiği bu serisinde parmağı vasıtasıyla görüş alanındaki bazı objeleri kadrajından çıkarırken, kişisel müdahalesinin belirgin bir şekilde görünür kılıyor.

Kürşat Bayhan’ın İstanbul’a Anadolu’nun dört bir köşesinden çalışmaya gelen insanların kaldığı bekâr odalarındaki hayatlarını ve daha sonra da geldikleri memleketleri belgelediği Evden Uzakta, klasik belgeselin iyi örneklerinden. Geçen yüzyılın ortasından beri sürmekte olan köyden kente göçün en son halkasını oluşturan bu insanların hayatları, onları -neredeyse- isimsiz kahramanlar olarak gösterse de hayatlarına bir pencere açıyor.

Kerem Ozan Bayraktar’ın birçok insanın yaşamına zaruretmişcesine giren ama paradoksal olarak kullanıcısına uygun iklimi sağlarken enerji kullanımıyla dünyanın iklimine kötü etkileri olan klimaların dış duvarlardaki varlıklarını ön plana çıkaran Klimalar serisi; Desislava Şenay Martinova’nın sokaklarda tecrübe ettiği kimi sıradışı karşılaşmaları, tanıdığı insanlara tekrar ettirerek ve kendine daha yakın hissettiği gece vakti fotoğraflayarak oluşturduğu Gecenin Varlıkları; Beril Gür’ün evinden çıkmadan evinin dört tarafından gördüklerini belgelediği Evden Sokak Fotoğrafları; Gündüz Kayra’nın 1970’lere kadar kendi halinde bir kıyı kasabasıyken günümüzde yazları büyük kentlere yakın bir nüfusa sahip olan Bodrum’da yaz kalabalığı gittikten sonraki sakinliği belgelediği Ege serisi; Oğuz Karakütük’ün Türkiye’nin farklı köşelerinde insanın daha az ayak bastığı ücra yerlerde yaptığı yolculukların kayıt defteri niteliğindeki Delta; Zeynep Beler’in Urla’da bitmemiş veya terk edilmiş binaların içine girerek yaptığı Konaklar başlıklı dokümantasyon ve Çağlar Kanzık’ın yıkılırken gittiği Bayrampaşa Cezaevi’nin futbol kalesi çizilmiş duvarlarını doğada başka noktalara oturtarak yaptığı Ceza başlıklı kolaj serisi, "Habitat"ta yer alan diğer çalışmalar.

Sergi salonunun en sonuna ise Serkan Taycan’ın Kabuk serisinden tetraptik bir görüntü, adeta bir apsis oluşturacakmış gibi yerleştirilmiş. Birbirini tamamlayan dört görüntünün bir araya getirdiği fotoğraf, İstanbul ağırlıkta olarak yaşanan hafriyat ağırlıklı inşaat sektörünün bir özeti gibi. Bu noktada, sergideki diğer tüm çalışmaların küçük birer sergi oluşturacak seçkilerle özet verme yoluna gittiklerini, bu tetraptikin ise ‘Kabuk’un bir temsiliyeti niteliğinde olduğunu belirtmek gerekiyor. 

Beril Gür

Evden Sokak Fotoğrafları, 2011-2012

"Habitat" hem konuları hem de tarzları itibariyle birbirinden ayrışan seriler sayesinde konuya büyük bir çeşitlilikle bakan bir özelliğe sahip. Ancak bu çeşitliliğin bir miktar steril ve düz olduğunu da söylemek yanlış olmaz. Özellikle insan yerleşimlerinin insanlar için büyük bir sorun yarattığı, eşitsizliklerin öne çıktığı ve bu sorunların yakın bir zamanda bırakın azalmasını artmasının beklendiği bir ortamda, işin bu yönüne daha fazla eğilen işler seçilebilir veya bu yönde yeni üretimlere daha fazla destek verilebilirdi. Örneğin epey bir zamandır bir geçiş ülkesi olmamız nedeniyle yaşadığımız mülteci olgusu veya ülkemizin şu anda içinde yaşamakta olduğu savaş ortamı nedeniyle karşı karşıya geldiğimiz dramların bir şekilde ele alınmamış olması, "Habitat"taki bir eksiklik olarak düşünülebilir. Elbette hazırlık süreci uzun bir süreye yayılan böyle bir sergide güncel konuların işlenmemesini eleştirmeyi abes bulanlar olabilir ama bu sergiler hem geleceğin hafızasını yaratma hem de izleyicilerinin ilgisini -özellikle de medya özgürlüğünün kısıtlandığı bir ortamda- konuyla doğrudan ilgili belli bir boyuta çekme işlevine sahip. Bu tip konulara serginin içinde doğrudan yer vermenin mümkün olmadığı durumlarda bunları gündeme getirecek ara yöntemler de bulunabilir ve çeşitli konuşmalar, gösterimler, vb. ile daha dinamik bir program yaratılabilir. Özellikle uzun bir süre açık kalacak olan böyle bir sergide bir yan etkinlik programı olmaması -veya varsa da bunun önceden açıklanmıyor oluşu- serginin statik bir yapıda kalmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu sadece "Habitat"la ilgili bir durum değil, başından beri İstanbul Modern'in fotoğraf galerisindeki sergiler hem uzun bir süreye yayılmaları hem de -çoğunlukla- bu uzun süreyi destekleyen bir etkinlik programına sahip olmamaları nedeniyle dinamik bir özelliğe sahip olmadılar. Müze kavramının yeniden tanımlandığı/tartışıldığı günümüzde, müzelerin o değerli mekânlarını daha verimli kullanmanın ve halka yönelik programları zenginleştirmenin yolları aranıyor. Mimarların, şehir planlamacıların, sosyologların, insan hakları aktivistlerinin ve konunun farklı boyutlarında çalışan STK’ların dahil olabileceği çok katmanlı bir yan etkinlik programı, "Habitat"ı sadece gezilen bir sergi olmaktan öteye taşıyarak gündem yaratacak bir sergi olarak konumlandırabilirdi. Özellikle de Habitat II’ye ev sahipliği yapan, Habitat III başvurusunun ise siyasi nedenlerle geri çekildiği İstanbul’da düzenlenen bir sergiden bunu beklemek gayet doğal olmalı.

Serkan Taycan

Kabuk #21, 2012


Eksiklerine rağmen "Habitat", özellikle hemen hepsi 2000 sonrasındaki üretimleriyle adını duyurmuş ‘genç’ isimlerin işlerine yer veren ve ele aldığı kavramı olabildiğince farklı boyutlarıyla işleyen bir sergi. Bir kısmı daha önce görülmüş/bilinen işlerden oluşsa da bir araya getirilmeleri itibariyle yeni okumalara yol açabilecek bir sergi "Habitat"... 

0
6927
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage