Vuslat’ın emanet kavramını odağına alarak ürettiği heykel, resim, şiir, ses ve enstalasyon çalışmalarından oluşan, Ebru Yetişkin’in küratörlüğünde izleyici ile buluşan “Emanet” başlıklı sergisi üzerine bir yazı.
İlk kez geçtiğimiz yıl Baksı Müzesi’nde Chus Martinez küratörlüğünde izleyiciyle buluşan “Emanet”, bu kez Ebru Yetişkin küratörlüğünde, Vuslat’ın yeni üretimleriyle MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi Beş Kubbe Salonu’nda farklı bir atmosferde sergilendi. Sergi emanet kavramının farklı şekillerde yansımalarını farklı yüzeylerde görünür, duyulur kılıyorken aynı zamanda yaşamı kutlama tavrı sergiliyor. Gümüşhane-Bayburt’ta yaptığı çizimlerle başladığı, bu çizimlerle köklerine indiği, ailesinden emanet aldığı değerlerle ürettiği bir sergi “Emanet”. Sergi özündeki sözü Vuslat’a anneannesinden emanet edilen “Ayağına Diken Batan Serçe” masalından alıyor. “Her şey serçenin emanet ettiği bir diken ile başladı…” diyerek söze başlıyor Vuslat ve iki serçenin kanat çırpışları arasında davet ediyor bizi içeriye.
Beş kubbe altında odacıklara bölümlenen sergi her bir köşe dönüşünde bir başka hikâyeye kapı açıyor. “Emanet”, bugün bu kavramın ne şekillerde karşılık bulduğu, çağdaş tezahürlerinin neler olabileceği üzerine düşündürmeyi amaçlıyor. Emanet edenle emanet edilen arasındaki “bağ”ın değeri çevresinde dolanıyor. Yetişkin ve Vuslat, serginin ilk vurgusunun bizim en değerli emanetimiz olan yaşam olduğunu söylüyorlar. Birlikte yaşama kültürü ise bir diğer temel referans noktası, bu da kültürel ve doğal mirasa işaret ediyor. Vuslat, emaneti bir davet, bir armağan olarak anlamlandırıyor: “Aramızda verdiğimiz, kendi egomuzdan, isteklerimizden, işimizden gücümüzden bir es alıp kendi ruhumuzu görebilmemiz için bir fırsat.”
Küratöryel olarak sergideki işler birer hafıza kaydı olarak konumlandırılıyor. Ebru Yetişkin “Emanet eden ile emanet edilen arasındaki ilişki bir hafıza oluşturuyor, bu hafızayı nasıl koruyor ve dönüştürüyoruz” üzerine düşünüp her bir eseri bir hafıza kaydı olarak yerleştirip, bu kayıtlar arasında gezinilen bir anlatı peyzajı sunuyor ziyaretçiye. Bulunduğu mekânın bir hafıza mekânı olmasıyla da bağ kurarak bu sergiyi de bir hafıza kaydı olarak kurguluyor.
Sergi izleyicisine sesli kayıtlar ile birlikte dinlenme alanları sunuyor. Girişte ziyaretçiyi Vuslat ile Ebru Yetişkin’in sergiye dair bir sesli görüşmelerinin kaydı karşılıyor. Burası sanatçı ve küratör arasındaki emanet bağının nasıl kurulduğu, serginin köklerini nerelerden bulduğunu anlatan bir hazırlık alanı. Yaşam, anların iç içe geçtiği bir yolculuksa sergi de birbirine ses veren, el uzatan, göz kırpan işlerden bir bağ kuruyor.
“Muska Serisi” ise bu coğrafyanın bir yansıması, emanet kavramının materyalize edilmiş hâli. Çünkü muskaların da bir güven meselesi taşıdığını, itimat edilmeyen birine muskanın yaptırılmayacağını vurguluyor sanatçı. Farklı biçimlerde seramik ve gümüşten yapılan çok parçalı bu serideki muskaların üzerinde ayrıca Bayburt-Gümüşhane bölgesinden topladığı toprak, bitki gibi malzemeler yer alıyor ve üzerlerinde Vuslat’ın seslerden, ısıdan, ışıktan, bitkilerden, topraktan esinlenerek tasarladığı sembolik bir alfabe yer alıyor.
“Orada Benimle Buluşur Musun?” işinin yer aldığı bölüm ise ayrı bir atmosfere sahip. Vuslat, Gümüşhane - Bayburt’ta serginin hazırlanma sürecinde bölgenin bitkisi Sığır Kuyruğu ile çalışıyor. Bu bitki yörede daha önce yaraların iyileştirilmesi için yapılan merhemde kullanılan bir bitki ancak bugün köylüler bunu ateş harlamak için kullanıyor. O hafızayı, bu unutulan bilgiyi açığa çıkarmak istiyor Vuslat. Bitkileri gümüşle kaplayarak gümüşün iyileştirici şifasını bitkinin şifasında yeniden üretip onu orada donduruyor. Bu serinin arasında dolanırken ise bir rüzgar sesi geçiyor üstümüzden ve Vuslat’ın kaleme aldığı aynı adlı şiir kendi sesinden yankılanıyor:
“Bir rüzgârın tasasızlığında
Bir taşın ürpertici serinliğinde.
Bir nehrin ışıltılı coşkusunda.
Ve bir dağın zamansız ağırlığında.
Ateşin keskin sıcaklığında.
Küçük böceklerin hışırtılarında.
Doğumun ve ölümün çok ötesinde.
Ruhumuzun derin sessizliğinde.
Çok tanıdık.
Çok tanıdık ve bir o kadar da bilinmedik bir yerde.
Sonsuzluğun eşiğinde.
Benimle orada buluşur musun?”
Serginin son odacığında Vuslat, ziyaretçisine soruyor: “Siz, en çok neyi, kime emanet etmek isterdiniz?” Emanet edilen sözü yüksek bir yere asılmış kafes içine hapsederek kabul ediyor. Bu da bütün bir mekânda temas ettiği izleyiciyle fiziksel olarak kurduğu son bağ oluyor.
Vuslat; masallardan, Anadolu kültüründen, tasavvuf felsefesinden, ritüellerden, atalarının topraklarından, doğanın kendisinden, malzemenin doğasından, sözün büyüsünden besleniyor “Emanet”te. Sergi, 30 Temmuz’da buradaki yolculuğunu tamamladı, hatırlayabildiğimiz kadarıyla hafızalarımızda kalacak.