Uzun bir süre önce çalışmış bir fotoğrafçının arşivinin keşfedilmesi, çok sık rastlanan bir durum değil. Bunun bir örneği yakın zamanda ABD’de gerçekleştiğinde -o zamana kadar ismi duyulmamış- Vivien Maier bir anda gündeme oturmuştu. Hakkında çok az şey bilinse de on binlerce fotoğraftan oluşan -o güne kadar muhtemelen çok az kişinin gördüğü veya kendisinden başka kimsenin görmediği- arşivi gün yüzüne tesadüfen çıktığında, yirminci yüzyıl ortalarında sokak fotoğrafçılığıyla amatör olarak uğraşmış -aslında dadılık yaparak yaşamış- gizli bir fotoğrafçının varlığı fotoğraf tarihine önemli bir kayıt olarak geçmişti.
12 Temmuz’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı Tophane-i Amire Tek Kubbe salonunda açılan ve 30 Temmuz’a kadar devam edecek olan “Anadolu’dan Bir Tanık: Bengüboz’un Objektifinden Mudurnu’da Erken Cumhuriyet Dönemi” sergisi de, yirminci yüzyıl başlarında Bolu’nun Mudurnu ilçesinde yaşamış Ahmet İzzet Bengüboz’un arşivinden bir seçkiyi İstanbul’da görme imkânı veriyor. Bu arşiv -hikâyesi Maier’inkine tam olarak benzemese de- Türkiyeli fotoğraf tarihçilerinin kitaplarında Bengüboz’a yer vermediği düşünüldüğünde yeni bir keşif olarak dikkat çekiyor. İlk olarak Nisan ayı sonunda Ankara’da Çankaya Belediyesi’nin Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde açılan sergi, İstanbul’dan sonra kalıcı bir sergilenme için Mudurnu Kent Müzesi’ndeki yerini alacak.
Ahmet İzzet Bengüboz, 1896-1969 tarihleri arasında yaşamış ve hayatının büyük bölümünü doğup büyüdüğü Mudurnu’da geçirmiş. Bolu Sultani’sinde öğrenciyken Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine okulu bırakan ve Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle de yedek subay olarak askere alınan Bengüboz, önce Kafkas Cephesi’nde savaşmış, ardından da kısa süre İstanbul’da kaldıktan sonra Sina Cephesi’ne gönderilmiş ve burada esir düşmüş. Esir düştükten sonra Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarındaki Seydibeşir Esir Kampı’na götürülmüş ve yaklaşık otuz ay boyunca esir tutulmuş. Esir kampındaki yaşantı Bengüboz’un hayatını değiştiren bir deneyim olmuş. Burada İngilizce öğrenmiş, esirlerin sosyal aktivitelere katılmasına yönelik programlar kapsamında fotoğrafçılıkla uğraşmaya başlamış ve kamptaki esirlerin fotoğraflarını çekmiş. Savaş bitince memleketine dönen Bengüboz, Nüfus Müdürlüğü’nde memur olarak çalışmaya başlamış ve aynı zamanda fotoğrafçılık yapmaya da devam etmiş. O dönemde memurların ek iş yapmaları yasak olduğu halde, Mudurnu’da fotoğrafçı bulunmaması Bengüboz’un fotoğrafçılık yapmaya devam etmesini hatta Milli Bayramlar gibi çeşitli durumlarda bunun kendisinden istenmesine de yol açmış.
Ahmet İzzet Bengüboz, bir miktar izole yaşayan yerel bir fotoğrafçı. Fotoğrafları belli bir döneme ait gibi görünüyor ve arşivde 1930’ların sonlarından daha yeni fotoğraflar bulunmuyor. Belli bir tarihten itibaren Mudurnu’da yeni fotoğrafçıların ortaya çıkması memuriyetiyle eş zamanlı olarak Bengüboz’un fotoğrafçılık yapmaya devam etmesini engellemiş ve çok mahir olduğu bu işi bırakmasına yol açmış. İşin ilginç yanı, Bengüboz’un fotoğraflarına baktığınızda fotoğraf tarihine geçmiş çağdaşı fotoğrafçıların işlerinden esintiler taşıyan yaklaşımlara rastlıyor olmanız. Fotoğrafçılığı İngiliz esir kampında öğrenen, arkasından da döndüğü Mudurnu dışına pek çıkmayan Bengüboz’un bırakın dönemin yabancı fotoğrafçılarını, Cumhuriyet öncesi İstanbullu fotoğrafçıları tanıması, işlerini derinlemesine bilmesi bile pek mümkün görünmüyor. Portrelerinde, hemen hemen aynı dönemlerde yaşamış August Sander’in Alman toplumunun iki savaş arası dönemdeki durumunu yansıtmayı amaçlayan Antlitz der Zeit
(Zamanımızın Yüzü) işindeki hassasiyeti görmek mümkün.
Ahmet İzzet Bengüboz’un fotoğraflarının tekrar gün yüzüne çıkması, aslında 1980 yılına denk geliyor. Cam negatiflerini tasnif edilmiş bir şekilde kutular içinde evinin çatı arasında saklayan Bengüboz’un ölümünden sonra unutulan arşivi, 1980 yılında bu evden taşınılması sırasında torunu Mehmet Kadri Bengüboz tarafından tekrardan bulunuyor. Kendisi de bir dönem fotoğrafçılık yapmış olan torun Bengüboz, bu arşivin varlığını dönemin Mudurnu Halk Eğitim Merkezi Müdürü Remzi Kocaman’a bildiriyor. Bu arşivin Cumhuriyet’in ilk dönemindeki Mudurnu’nun önemli bir görsel belleği olduğunun farkına varan ikili, Halk Eğitim Merkezi’nde bir karanlık oda oluşturarak bu cam negatiflerden baskılar yaparak Atatürk’ün doğumunun yüzüncü yılında bunlardan bir sergi hazırlıyor. Bu sergi daha sonra 1998 yılında Cumhuriyet’in 75. yılı nedeniyle İstanbul’da Akmerkez’de yeniden açılıyor ama bu çalışma Ahmet İzzet Bengüboz isminin duyulması için yeterli olmuyor. Şu anda Tophane-i Amire’de izlenimde olan “Anadolu’dan Bir Tanık: Bengüboz’un Objektifinden Mudurnu’da Erken Cumhuriyet Dönemi” sergisi ise 2015 yılı başından itibaren üzerinde çalışılan ve kapsamlı bir araştırmaya dayanan, tamamıyla başka bir sergi. Sergi bu açıdan bakıldığında sadece bir fotoğraf sergisi değil, bu arşivin tarihsel ve sosyal yönlerine yönelik araştırma sonuçlarını da ortaya koyuyor.
“Anadolu’dan Bir Tanık: Bengüboz’un Objektifinden Mudurnu’da Erken Cumhuriyet Dönemi”, temel olarak iki bölüme ayrılabilir. Ahmet İzzet Bengüboz’u tanıtan veya daha doğru bir ifadeyle onu tanımaya çalışan ilk bölüm, kendisinin hayat hikâyesi, askerlik günleri, aile yaşantısı, memuriyet ve fotoğrafçılık kariyeri üzerine odaklanıyor. Bu bölümde ayrıca arşivin ortaya çıkarılmasının ve nasıl bir araştırma süreciyle anlamlandırıldığının da altı çiziliyor. İkinci bölüm Ahmet İzzet Bengüboz’un fotoğrafçılık kariyerini belli başlıklar altında gösterilecek şekilde tasarlanmış. Bu bölüm de üç ayrı alt bölüme ayrılmış, Mudurnu’nun Cumhuriyet önceki dönemine odaklanan ilk alt bölümde, Mudurnu’nun o dönemki görünümüne dair fotoğraflar ve bölgeden Kuvayi Milliye’ye katılan kimi önemli figürlerin grup portreleri yer alıyor. İkinci alt bölümde, Mudurnu’nun Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki sosyal ve ekonomik yaşamını gösteren fotoğraflar sergileniyor. Cumhuriyet dönemindeki çeşitli resmi törenler, bu törenlerde çekilmiş grup fotoğrafları, ekonomik yaşama dair fotoğraflar bu bölümde yer alıyor. Alt bölümlerin sonuncusu ise Bengüboz’un belki de en usta olduğu alan olan portrelere ayrılmış.
Bengüboz arşivi üzerine düşünürken hem kendisinin fotoğrafçılığını, hem konu aldığı dönemi nasıl işlediğini, hem de bu arşivin bugüne kalabilmiş olmasını değerlendirmek gerekiyor. Ahmet İzzet Bengüboz’un kendisinden önceki veya kendisiyle dönemdaş fotoğrafçılardan farklı ve özgün bir hikâyesi var. Bu hikâye Mudurnu’da fotoğrafçılık yaparken kısmen izole kalışıyla beraber yerel ve biricik bir örnek yaratmış. Burada Bengüboz’un fotoğraf konusundaki bilgisi, özeni, fotoğrafa olan sevgisi ve bu alanda yetenekli bir insan oluşu da arşivin yüksek bir fotografik kaliteye sahip olmasını sağlıyor.
Elbette ki Cumhuriyetin ilk dönemindeki heyecan fotoğraflara yansıyor, ama burada asıl dikkat çeken nokta Ahmet İzzet Bengüboz’un adeta bir yönetmen gibi o büyük toplulukları fotoğraf çekilirken özenle poz vermeye yönlendirmesi ve ikonik fotoğrafların ortaya çıkmasını sağlaması. Genel olarak Cumhuriyetin ilk dönemlerine tarihlenen fotoğrafların bir düzeyde propaganda özelliği taşıdığı söylenebilir. Burada gördüğümüz fotoğraflardaysa daha çok bir coşku görüyoruz, bunda Mudurnu’nun milli mücadele geçmişi de etkili olabilir.
Son olarak portreler ve grup fotoğrafları üzerine birkaç söz söylemek gerekiyor. Bengüboz’un portrelere özel olarak ilgi duymasının arkasında nüfus müdürlüğünde çalışmasının da etkisi olduğunu düşünüyorum. Bazı fotoğrafların vesikalık amaçlı çekilmiş olduğu görülüyor. Yan yana oturan insanların fotoğrafları var ama bunlar birlikte fotoğraf çektiren gruplar gibi değil, daha çok negatifi verimli kullanmak için birden çok kişinin yan yana oturtularak çekilmiş vesikalık fotoğrafları gibiler. Basılı örnekleri bulunsa kişilerin tek tek görüneceklerine eminim. Bunların iş amaçlı çekildiği anlaşılıyor. Bir de çoklukla grup fotoğrafı var: Aileler, kırlara eğlenmeye gidenler, sporcular, meslek grupları birlikte fotoğraf çektirmişler. İlginç olan nokta fotoğrafların hep gün ışığında çekilmiş, flaş veya suni aydınlatma kullanılmamış olması. Bu açıdan bakıldığında stüdyo fotoğrafı diyebileceğimiz çok fazla fotoğraf yok ama içeride veya dışarıda çekilen bütün fotoğraflarda çok büyük bir özen var.
“Anadolu’dan Bir Tanık: Bengüboz’un Objektifinden Mudurnu’da Erken Cumhuriyet Dönemi” sergisinin oluşturulma sürecine gelirsek... Burada serginin küratörü de olan Mudurnu Kültürel Miras Alan Başkanı Ege Yıldırım’ın kolektif bir çabayla pek çok bileşeni bir araya getirerek bu projeyi hayata geçirdiğini söylemek gerekiyor. Sonuçta bu sadece bir gezici sergi değil, var olan bir arşivin tasnif edilmesi ve herkesin yararlanabileceği bir bilgiye dönüştürülmesi süreci. Burada fotoğrafların gruplara ayrılması, açıklayıcı altyazılarının hazırlanması, arşivle ve Ahmet İzzet Bengüboz’la ilgili bilgilerin yazılı hale getirilmesi ve Mudurnu’nun güncel fotoğraflarının (Ahmet İzzet Bengüboz’un çektiği açılardan) çekilerek bugünün de gösterilmesi önemli bir çabanın göstergesi. Sergide ek olarak Bengüboz’un şahsi eşyaları, bazı orijinal negatifleri ve bu hikâyenin torunu Mehmet Kadri Bengüboz, Halk Eğitim eski müdürü Remzi Kocaman ve Mudurnu’da aileden saatçilik yapmakta olan Selahattin Bilgiç tarafından anlatıldığı -bir sözlü tarih çalışması işlevi de olan- video da yer alıyor. Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (VEKAM), Mudurnu Belediyesi, Mudurnu Kaymakamlığı ve Bolu Mudurnulular Derneği ortaklığı, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu desteği ile hazırlanan sergi arşivden önemli bir seçkiyi bir araya getiriyor, arşivin tamamına yakın bir zamanda sanal ortamda Mudurnu Kent Arşivi adresinde ulaşılabileceği de belirtiliyor.
Bu tip arşivlerin geçmişimizi anlamamız açısından çok önemli olduğu aşikâr. Bu yüzden bu arşivin bütün olarak korunmuş ve üzerine yapılan araştırmayla edinilen bilgilerle birlikte geleceğe aktarılıyor olması, özgün bir çalışma olarak dikkat çekiyor. Fotoğraf tarihimizde ismi geçen pek çok fotoğrafçının arşivlerinin akıbetinin bilinmediğini aklımıza getirdiğimizde neler kaybettiğimiz üzerine düşünmemiz gerektiği de açık. Belki saklı arşivlerin gün ışığına çıkması için hâlâ bir şeyler umabiliriz.