İçinde bulunduğu çevrenin fiziki koşulları ve doğanın kendine has akışını araştıran Alper Aydın, küratörlüğünü Fulya Erdemci ve Kevser Güler’in üstlendiği, “dünyadan çıkış yolları” temasıyla gerçekleşecek olan Cappadox 2017’nin çağdaş sanat programında yer alıyor. Aydın’ın Cappadox’a özel tasarladığı işi, Kapadokya’daki yaşam ve yerleşme formlarından ilhamla yalnızca bölgede var olan materyalleri kullanarak, arazi sanatını performansla birleştiriyor.
Alper Aydın, mekânda bulunan toprak ve kili kullanacağı performansında yeryüzünün üstüne doğru yükselirken aynı zamanda altına doğru derinleşen bir koza önerecek. Sanatçıyla, doğanın form ve içeriğine etkisi, yer değiştirme halinin sanatına katkıları, ve Cappadox’ta sergileyeceği işini konuştuk.
Çalışmaların genel anlamda doğa ile yakından ilintili ve üretimlerin yeryüzü sanatıyla ilişkili. Doğanın form ve içeriğine etkisi nedir?
Doğanın bir başka biçimde yeniden keşfi ya da doğanın bizzat kendisinin zaman içerisindeki etkileşim ve değişimini konu alıyor üretimlerim. Yapmış olduğum geçici müdahalelerin doğayı anlama çabaları ve insanın, evrenin sonsuz mekânı karşısındaki durumunun bir simgesi olduğunu söyleyebilirim.
Doğaya yapmış olduğum dokunuşlarla,üzerinde bulunduğum çoğrafyayı verileri yoluyla zamansal olarak empati ederek, doğanın uygulamayı yaptığım yerin bütün verilerini (jeolojik, arkeolojik, antropolojik) ortak bir potada eriterek, bir sanat eserine dönüştürüyorum ve bu eseri tekrar bütün bilgisinden yararlanmaya çalıştığım doğaya bırakarak, onu daha anlaşılır ve daha yakın kılmaya çalışıyorum. Ayrıca onu işaret ediyor ve odak noktası haline dönüştürüyorum.
Doğanın formu değişiyor bu noktada ama bu değişim geçici bir değişim olduğu için insanların kurduğu şehirler gibi ya da geçmişte arazi sanatçılarının yapmış olduğu çalışmalar gibi uzun süre kalıcı olmuyor. Yaptığım her çalışmanın doğanın ve insanın değiştiği gibi, orada zaman içerisinde değişmesini ve yok olmasını istiyorum. Bu anlamda amacım canlıların geçiciliğini ve değişimi simgelemek.
Ordu, Ankara, Konya ve İstanbul’da yaşayan, sürekli yolda olan bir sanatçısın. Bu sürekli yer değiştirme halin sanatında etkili olduğunu söyleyebilir miyiz?
Tabii ki… Yeryüzü sanatı zaten, bir yolda olma durumudur. Salt bir mekâna ya da araziye bağlı kalarak çalışma gerçekleştiremezsiniz. Bu yüzden, sürekli arayış halinde olmanız gerekir. Benim için bu planlanmamış bir durumdu. Şu an yaşadığım zaman içerisinde, buralarda olmam gerekiyor ve buradayım. Bu şehirlerde bulunuyor olmam aslında beni hiç bir mekâna bağlı kılmıyor. Hani insanlar, hep bir yere ait olmak isterler ya, benim için öyle bir durum yok. Böyle bir yaşama sahip olunca aslında, her yeri, bir önceki yere göre analiz edebiliyorsunuz. Çünkü her mekânın kendine has bir enerjisi var.
Bu durum çok farklı insanlarla ve mekânlarla diyalog kurmamı sağlıyor. Bu çok değerli bir durum, genellikle farklı pratiklerden sanatçılar bir çalışma gerçekleştireceklerinde, çalışmayı gerçekleştirmek için malzemeye ihtiyaç duyarlar ya da malzemeyi bir yerden başka bir yere taşımak zorundadırlar. Benim çalışmalarımı gerçekleştirmem için, bedenimle o mekânda olmam ve onunla iletişim içerisinde olup diyalog kurmam genellikle yeterli oluyor çünkü benim için malzeme mekândır. Bu yüzden sürekli yer değiştiriyor olmak benim için çok önemli.
Geçtiğimiz yıl Mamut Art Project’te yer almıştın. Fuarda yer almak kariyerini nasıl etkiledi?
Aslında kariyerimin 2012’de ilk ve son kez düzenlenen Full Art Prize'nin finalistleri arasına girmemle başladığını söylemeliyim. Mamut Art Project sanatsal kariyerim için ivme kazanmamı sağladı ve çalışmalarım çok fazla insana ve koleksiyonere ulaştı, görünürlüğüm arttı ve Mamut sonrası birçok önemli sergide yer alma fırsatı buldum.
Kapadokya’nın kültürel ve coğrafi yapısı seni nasıl etkiledi? Cappadox Festival için gerçekleştirdiğin çalışmalar mekân ve çevreden ne yönde etkilendi?
Kapadokya'ya yaptığım keşif gezisinde peri bacalarının içerisinde oluşturulmuş olan ev, tapınak ve depolar beni çok etkiledi. İnsanın doğa karşısında, doğaya zarar vermeden, yeni bir şey inşa etmeden, sadece var olanın içerisini oyarak kendine işlevsel anlamda yeni bir yaşam alanı inşa etmesi o coğrafyada yaşayanların doğa ile olan diyaloğunun ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu. Özellikle her şeyin sahibi olduğu yargısına varan ve doğaya hükmedeceğini düşünüp onu tahribatın zirvesine ulaştıran insanoğlunun yaşadığı zamanda Kapadokya'daki insanların doğa ile kurmuş olduğu bu dengeli iletişim bana burada her şeyin diğer şehirlerdekinden farklı işlediğini düşündürdü. Öyle ki burada yaşayan arılar bile yuvalarını bu volkanik taşlara oymuşlardı. Bu gözlemlerim Cappadox’ta yapacağım çalışma için bana gerçekten ilhan verici oldu.
Sergileyeceğin çalışmanda coğrafyaya dair daha performatif öneriler getireceksin. Bize biraz bu çalışmadan bahsedebilir misin?
Cappadox için yapacağım çalışmayı Kapadokya’da yaşayan insanlar gibi sadece mekânın içerisinde var olan nesnelerle gerçekleştirmenin, üstelik bacaların içerisinde yaşayan insanlar gibi salt bir şekilde, bedenimi çalışmanın bir parçası yapmanın mantıklı olacağını düşündüm. Bu düşünceyi olgunlaştırırken Kapadokya’ya gidip, Kapadokya'nın tarihi, jeolojisi ve yaşamı hakkında ayrıntılı bir araştırma yaptım. Ortaya koymayı planladığım çalışma hem arazi sanatı hem de bir performans sanatı niteliği taşıyor. Sadece mekânda olan kille kendi etrafımda bir yapı inşa edeceğim ve bu yapı inşası sırasında yeryüzünün üstüne doğru yükselirken aynı zamanda yeryüzünün altına doğru derinleşen bir yapı olacak. Bu anlamda dünyadan çıkış için ayaklarımız altındaki yeryüzünün üzerine çıkmaya çalışırken ayrıca yeryüzünün katmanları altına inebilir miyiz? Bunu deneyimlemiş olacağım.
Doğa ve kent üzerine yoğunlaşıp arazi sanatı alanında üretimlerde bulunuyorsun. Bu alanda seni besleyen şeyler neler?
Her şey! Üzerinde bulunduğum yeryüzünün her şeyi beni etkiliyor, tarihi, topoğrafyası, insanları, insanlarının yaşayış biçimleri, arkeolojisi, jeolojik yapısı...
Yeni projelerin arasında neler yer alıyor?
Uzun zamandır planladığım bir seri var, bu yüzden yaz boyunca beden ve doğa üzerine odaklandığım performatif işler gerçekleştireceğim. Eylülde ise doğanın tahribatını anlatan büyük bir enstalasyon ile İstanbul Bienali'nde yer alacağım, bienal ile aynı zamanda Artnivo bünyesinde Londra’da Saatchi Gallery’de düzenlenen Start Art Fair'de olacağım.
*Cappadox 2017’in çağdaş sanat programı 16 uluslararası sanatçının katılımı ve farklı işbirlikleriyle, 18 Mayıs - 11 Haziran, 2017 tarihleri arasında Uçhisar, Keyişdere (Göreme), Avanos ve İbrahimpaşa’da gerçekleşecek.