22 MART, ÇARŞAMBA, 2023

“Yeryüzünün Tekinsiz Manzaraları”

İnci Eviner’in İMALAT-HANE ev sahipliğinde açılan “Evin Ötesi” isimli sergisi farklı dönemlerde ürettiği yapıtlarını bir araya getiriyor. Eviner ile değişen toplumsal, politik ve sosyo-kültürel koşullar ekseninde, göç ve kimlik kavramlarının ele alındığı sergisi hakkında konuştuk.

“Yeryüzünün Tekinsiz Manzaraları”

Sanat pratiğinizde, kültürel, politik ve tarihsel çerçevede devamlılığı arz eden meseleler ve kavramlar, devinim içerisinde güncelliğini koruyor. “Evin Ötesi” isimli serginizde, göç kavramıyla başlayan ayrılık, insana dair olan inanç, düşünce, kural ve yapıların değişimi ve dönüşümü çok yönlü etkileri ve olasılıkları doğuruyor. Yakın zamanda ürettiğiniz işlerin yanı sıra 90’larda ürettiğiniz serilerin birbirine eklemlenmesi sebebiyle bu serginin oluşum süreci, eser seçimleri ve neden kendini hatırlatma ihtiyacı duyduğundan bahsedebilir misiniz?

Benim için aciliyetini koruyan konular arasında, yerinden edilmenin kültürel ve politik dinamikleri her zaman gündemimde olmuştur. Dünyanın değişen siyasi haritasında göç kendi sürekliliğini inşa ederek hafızada çatlaklar oluşturmaya devam ediyor. Coğrafya serisi (1993), kültür ve doğa arasındaki boşluklarda kendine bir yer arayışındaydı. Bu ayrımı pre-modern-anonim imgelerle kendi öznel imgelerimi bir araya getirerek onarmaya çalıştım. 90’lı yıllar Batı sanatını sorguladığım ve yerele ait söylemleri araştırdığım bir dönemdi ve bu arayışın beni farklı bir evrensellik anlayışına götürebileceği umudunu taşıyordum. Elbette Deleuze okumaları bu meraka önemli bir ivme kazandırdı.

Bu birikimin üzerine son yıllarda değişen göç ve kimlik politikalarının zihin haritalarını, hayali ve arzu haritaları ile çakıştıran soyut yer ve yurt kavramı daha çok desenlerime girmeye başladı. 90’lı yıllarda dünyaya atılan imgelerin arasında dolaşmak dayatılan Batı sanat tarihinin çizgisel ilerleyişine tepki olarak eş zamanlı işleyen bir çeşit göçebe anlatılar oluşturdum. Kendime ait bir dil yaratmaya çalıştım. Bu da kültür ile doğa karşıtlığına verebileceğim duyusal ve duygusal bir tepkiydi. Bu tepki, anonim çizimlerden öznel imgelere doğru çeşitlenen oldukça zengin bir imge sözlüğüne evrildi. Hâlâ bu sözlüğü derinleştirmek ve geliştirmek için çalışıyorum.

Geçmişten bugüne kendi sanat üretimime baktığımda kimlik politikalarını sınıf ve inanç sistemlerinden farklı düşünmediğimi fark ediyorum. Toplumsal cinsiyetin sürekli inşası beni hayatı yakından gözlemlemeye, acı dolu tecrübelerle oyuncu ve hınzır anlatılar içinde kurgulamaya yöneltti.

“Evin Ötesi”, sergide uzun bir geçmişe sahip yeryüzünün tekinsiz manzaraları bu çizimlerle yuvaya dönüşüyor, benzeri şekilde bilinç dışından fışkıran imgeler kendilerine yeryüzünde bir varlık kazanıyorlar. Politik ve kültürel olanla, özellikle kapitalizm ile inanç sistemleri arasındaki karmaşık ilişkileri çözümlemek değil ama absürt imgesel bir yansımasını yaratabilecek imgesel ve zihinsel bir dönüşümü gerçekleştirebileceğimi düşünüyorum.

Dolayısıyla çizimler benim için yılların üretimi için bir çeşit yer altı kanalları olarak beni bugüne bağlayan yaşamsal damarlar oluyor.

​Bu anlamda Fluxes of girls on Europe’da (2010) kadın işçileri haritada konumlandırarak onlar için bir ağıt yazarak Coğrafya’nın göçebe hafızasına bağlanıyorum.

 “Evin Ötesi” Sergisi

Çizimlerle oluşturduğunuz ve tüm işlerinize yayılan imgeler, duvarlar aracılığıyla mekânı sarmalıyor. Bir izleyici olarak edindiğim ilk hissiyat tıpkı mağara resimlerinin de bir belge vasfı taşıması sebebiyle insan zihnine dair antropolojik bir kazı niteliğinde tarihsellik barındırması oldu. Serginiz en ilkel, arzu dolu ve özgür personamızla bir yüzleşme alanı yaratıyor. Bu doğrultuda mekân nasıl bir rol üstleniyor? Yaratılmak istenen etki alanı hakkında bilgi alabilir miyiz?

Desen çizmek, kâğıtta izleyicinin veya sanatçının kendisinin yerleşebileceği bir oyuk yaratır. Aynı etkileşimi mekânda bir katman daha oluşturacak şekilde yaratan duvarlar ve mimari bileşenler ise kullanım şekillerine göre hep farklı bir yüzleşmeyi çağırır. Antropolojik olan ve belge niteliği taşıyanla birebir olarak ilgilenmesem bile ilk dönemlerden beri insanın bir parçası olan arzu ile, kendi desen çizme pratiğime de yansıyacak şekilde yakından ilgileniyorum. Dolayısıyla yaratılan mekânda oluşması istenilen etki aslında arzunun dile getirilmesi aracılığı ile özgürleşimci bir oyuk yaratmak, kendi mağarasını sürekli daha derin hâle getiren…

Genellikle göç gibi konular belgesel malzeme kullanımıyla çok iç içe geçen bir süreçle, görsel hafızamızla güçlü bir bağ kurar. Sizin işlerinizde ise başlangıç noktasının her zaman çizim olması ve anın tinselliğini barındırmasıyla, izleyicide bilinçdışı bir örgütlenme sürecini başlattığını düşünebilir miyiz?

Desen çizme süreci bir çeşit öznellik atölyesi gibi işlerken benlik sorgulamasına da dönüşüyor. Ben ve dünya arasında açılacak yeni anlam tünelleri keşfetmek gerekiyor. Bu işleyiş içinde gördüklerim ve yaşadıklarımdan geriye kalan izler ötekilere doğru bağlanan imgelerin doğması için bir olanağa dönüşüyor. Kendi bilinçdışımın örgütlenme biçimini, işleyişini ve yarattığı imgeleri keşfederken; belgesel formatında, haberlerde rastladığımız ve nesnelerle çevrili bütün anlatılar zihnimin çeşitli katmanları.

​İçinde bir işleme tabii oluyorlar sanki, benim de bildiğimi bilmediğim tekinsiz bağlantılarla desenler kendi özgün bağlamları içinde var oluyorlar. Bu işlem insan, doğa ve kültürün ne olduğunu sürekli test ederek anlama çabası olabilir. Duygular, fikirler, hafıza ve bizi dünyaya bağlayan her şeyin kendini ifade edeceği desenler yapmak ve onları mekânlarda kendi kendileriyle yüzleşmelerini sağlamak isterim. Benim için imgesel mekânın politik bir anlamı vardır. Dünya haritası ya da Avrupa haritası politik bir kararla oluşmuştur buna karşılık mekânsız göçebe imgeler de mümkündür.

1. Driver - Sürücü 2021 Kağıt üzerine mürekkep 33 x 52 cm
2. Soru İşareti - Question Mark 2020 Kağıt üzerine mürekkep ve serigrafi 43 x 43 cm 
3. Yardım - HelpKağıt üzerine mürekkep ve serigrafi 2020 43 x 36 cm
4. Virgül - Comma 2020 Kağıt üzerine mürekkep 43 x 43 cm
5. Tuhaf Kafa - Bizarre Head 2013 Kağıt Üzerine Mürekkep 47 x 39 cm
​6-10. Coğrafya 1993 Kontrplak üzerine bakır ve akrilik 220 x 155 x 1 cm

Serginiz, mekânın üç katına yayılıyor. Ara katta yer alan Modern Çöküşün Bakımı adlı videonuz, kendinize dair olanın dışavurumuyla beraber barındırdığı sosyal kodlar ve normların dışında kalışı ile bir protesto alanı yaratıyor. Bireysel ve kitlesel bilinçaltı yansımalarıyla, sergide ütopya ve distopya arasında bir köprü görevi mi görüyor? Siz bu sergide nasıl konumlandırıyorsunuz?

Sergide ara kata yerleşen Modern Çöküşün Bakımı her anlamda akışkan bir video, hatta diğer bütün video çalışmalarım gibi bir hareketli görüntü (moving-image). Yeri de bu anlamda manidar, sergideki akışın ve hareketin nabzını tutuyor. Doğu-Batı, içeriye kabul edilen ve dışarıda bırakılan, ilerleme anlayışı ve geride kalanlar, Modern mimari stilin tahsis ettiği yaşama biçimi ve daha birçok ikilik… Ütopya ve distopya arasında gelgitler üreten bireysel ve kitlesel konumlanışlar, videonun kendi yüzeyinde yer alan bulanık noktalar, mimari kesitler ve performatif jestler yapan oyuncular aracılığı ile her zaman orada olan mücadele alanını tekrardan kuruyor. Aynı zamanda absürt olanla kurduğum bir direniş alanı da var.

Üst katta karşılaştığımız gizil figürler, yaşama dair topografik bir yüzeyin yansımalarını anımsatıyor. Desenlerinizde kullandığınız akrilik ve mürekkep gibi malzemelerin yanı sıra serigrafi tekniği hangi tasvirlere imkân kılıyor?

Bir görüntüyü yüzey üzerinde çoğaltabilme imkânı istediğim imajı neredeyse birebir uygulama şansı verirken, mürekkebin doğası gereği akışkan ve görece kontrol edilemez hâli kâğıtlara topografik bir boyut kazandırıyor. Dolayısıyla figürler arka planda gizlendikleri kadar apaçık bir şekilde aynı zamanda en öndeler. Serigrafi gibi net bir baskı tekniği ve farklı derecelerde sulandırılarak kâğıt üzerinde biriken mürekkebin yarattığı kontrastın mekânındalar aslında. Serigrafi aynı zamanda bana sanat tarihsel referansları ve hazır imgeleri seçip kullanma olanağını veriyor.

1. Karnaval - Carnaval 2022 Kağıt üzerine mürekkep 122 x 155 cm
2. Botanik Kız - Botanical Man 2022 Kağıt üzerine mürekkep ve serigrafi 155 x 122 cm
3-4. Manolya Kırıcısı (detay) 2020 Kağıt üzerine mürekkep, füzen ve serigrafi 46.5 x 237 x 3 cm
5-7. Sinsi (detay) 2020 Kağıt üzerine mürekkep ve serigrafi 46.5 x 237 x 3 cm
​8-10. Filin Kulağı Bir Yayla, Bin Yayla (detay) 2020 Kağıt üzerine mürekkep, füzen ve serigrafi 46.5 x 237x 3 cm

Serginizin Bursa’da bulunan İMALAT-HANE’de yer alması, sanatta merkez – periferi ilişkisini düşündürüyor. Özellikle son yıllarda farklı şehirlerde açılan sanat mekânlarıyla beraber bir dağılımın başladığını görüyoruz. Siz bu merkez – periferi ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz? Hâlâ bir merkezden bahsetmek doğru mu?

Dünyada değişen merkez-periferi ilişkisinin yansımalarını Türkiye'de de görmek, aynı hızda olmasa bile mümkün. Bu değişime olan ihtiyacın sebebi ve yöntemi de, ortak çıkış noktalarına sahip olsalar bile ülke özelinde farklı oluyor hâliyle. Merkezden bahsetmek mümkün olmasaydı periferi de anlamsız bir ifade olurdu. Bu sebeple iki tarafı da, karşılıklı ilişkilenmeleri içerisinde okumak en doğrusu. Farklı şehirlerde açılan mekânlarda bulunmak ve gelişimlerini desteklemek çok değerli fakat burada yapılan işin niteliğini merkezde yapılanlarla kıyaslamayı bıraktığımız zaman sadece lojistik bir başarıdan bahsediyor oluruz.

​İMALAT-HANE ortaya koyduğu ve ısrarla takip ettiği sanatsal kalite ile gündeme geldi. Aynı zamanda mekânsal imkânları ve konumlandığı sanayi mahallesi ile büyüleyici bir etkiye sahip… Alışılmış İstanbul sanat mekânlarının tanımlanmış estetik tasarımını aşan taze bir mekân, ben de kendimi çok daha özgür hissettim. Mekânın boyutları kendi üretimimin çeşitli aşama ve yıllardaki üretimimi yeniden hafıza haritasına yerleştirme olanağı verdi bana.

İnci Eviner’in “Evin Ötesi” başlıklı sergisi 8 Nisan 2023 tarihleri arasında Bursa’da yer alan İMALAT-HANE’de ziyaret edebilirsiniz.

0
4527
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage