03 ŞUBAT, ÇARŞAMBA, 2016

Yıldızların İzini Sürmek

Karadeniz Holding Yönetim kurulu üyesi, koleksiyoner Ayşegül Karadeniz ile karlı bir İstanbul sabahı Yeniköy'deki evinde, sanat üzerine sohbet ettik. "Koleksiyon yapmak iz sürmektir, sanatçıların serüveninin bir parçası olmaktır" diyor Karadeniz. Gerçek sanatçıları yıldızlara benzetiyor ve devam ediyor: "Biz görüp anlamadan çok önce oluşmaya, ışıldamaya başlıyorlar; görebilmek önemli." diyor. İyi bir koleksiyonerin de özelliği bu zaten, sezgileriyle o yıldızları keşfedebilmek, ışıklarının yayılmasına destek olmak ve parlaklıklarını paylaşabilmek.

Yıldızların İzini Sürmek

Fahrünnisa Zeid ve Nejad Devrim ana oğul boğazı seyrederlerken; çalışma odasına yerleşmiş Yüksel Arslan, içeriye her adım atana felsefesini hissettiriyor. Salonun bir başka köşesinde Andy Warhol, avangart Cumhuriyet hanımefendisi endamıyla sandalyede oturan Gülsün Karamustafa ile snob bir diyalog halinde; bu arada İrfan Önürmen mütevazi bir şekilde yemek odasındaki köşesine çekilmiş.

Sanatsever bir aileden geliyorsunuz. Sizin sanata ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

25 yıl önce bu konuda donanmaya başladık diyebilirim. Gençlik yıllarımda sanat tarihi ile ilgili özel derslere katılırdım. Zaman içinde eşimle birlikte bu konuda okuyarak, seyahatlerimizde sanatı takip ederek kendimizi geliştirdik. Çocuklarımız ve dostlarımızla bu tutkuyu paylaştık, paylaştığımız bir heyecan olduğu için de katlanarak büyüdü. Topladıkça, daha çok zevklenip, heyecanlanıp, meraklanıyorsun ve bu durum insanı yönlendiriyor. Fikirlerin değişmesi de bize ayrı bir heyecan verdi. Bu süreç içinde, hep devam eden bir okuma, beslenme ve arayış içinde olduk.

Ayşe Pınar Akalın ve Ayşegül Karadeniz ©Korhan Karaoysal

Sanat size ne veriyor? Bu sorunun cevabı zaman içinde değişti mi? 

Ben bu soruyu çok kıymetli buluyorum, çünkü sanat insana çok şey veriyor. Ne denli katkıda bulunduğu ifade edilemeyecek boyutta. En önemlisi, insana değişme ve dönüşme imkânı sunması. Çağdaş sanatı anlamak için sürekli bakış açılarınızı değiştirmek, yenilemek ve her gün yeni bir şey bulmak zorundasınız. Bu insanı çok geliştiren ve değiştiren bir şey.

Ne zamandan itibaren kendinizi koleksiyoner olarak görmeye başladınız? Bunun mutlak bir süreci var değil mi?

15 yıldır… Aslında hâlâ koleksiyonerim diyemiyorum. O kadar kıymetli koleksiyonerlerle tanışıyoruz, koleksiyonlar geziyoruz ki... Bütün imkânlarımızla, ilk başlardan bu yana yurt dışında yaşayan ve Türkiye'de çok duyulmamış Türk sanatçılarla koleksiyona başladık. Yüksel Arslan mesela... Yüksel Arslan'ın işleri bizi çok heyecanlandırdı ve sırayla işlerini koleksiyonumuza kattık.  Beş sene önce, Avrupa'da gezen bir sergi için bizim koleksiyonumuzdan sanatçının işlerini istediler. Sanatçının kendisini tanımış olmak ve yurt dışında bizim sanatçımıza bu kadar değer verildiğini bilmek bizi teşvik etti. Diğer çağdaş Türk sanatçılarının da ilk kırılma yapan işlerini bulmaya çalıştık. Koleksiyon yapmak, iz sürmek aslında. Nasıl bir yolculuk olduğunu içine girince anlıyorsunuz. 

©Korhan Karaoysal

Sanatçının serüveninin de bir parçası oluyorsunuz

Evet, kesinlikle.

Etkilendiğiniz bir sanat akımı var mı? 

Dünyada bir çok akımdan etkilendim, biraz önce söylediğim gibi bu bir iz sürmek. Bütün gelişimlerin, minik nüanslarla insana nasıl farklı bakış açıları getirdiğini görüyorsunuz. Fluxus'dan çok etkilenmiştim. O zamanki sanatçıların Türkiye'nin büyük imkansızlıklarına rağmen çağdaş sanata geçişi beni etkilemiştir, her ne kadar bazı değerlendirmenler tarafından çok takdir edilmiyor olsa da. Yayının bile olmadığı zamanlarda, Sabri Berker küçük resim olduğunu takip ediyor ve kendisi o çıkışları yapabilmiş bir sanatçı. Bunlar çok önemli. Koleksiyonumuzda ise takip ettiğimiz tek bir akım olmadı.

Sanat ailenizin genetiğinde var sanırım. Kız kardeşiniz Fatoş Karadeniz ressam, kızınız da genç ve başarılı bir takı tasarımcısı. Yaratıcı kişilerin karakterleri nasıl oluyor? 

Benim ailemden görgüm toplamaktan ziyade sanatı anlamaya çalışmak fikri üzerine oldu. Küçüklüğümden beri, annem ve babamın evinde sanat kitapları ile büyüdük. Sonradan idrak ettim ki bizi bu konuda çok donatmışlar. Yeni neslin ise imkânları daha farklı oldu, yurt dışında okudular ama ikisinin de kendi özgün karakterlerini koruyabilmeleri bir aile geleneği diye düşünüyorum. Çok baskı görmeden istediklerini yapabilmeleri… Sanat zaten baskıyla bir arada olmuyor. Kızımız da iş hayatına uygun bir pozisyonda çalışmasını beklerken, böyle bir yol seçti. O da inşallah kendi özgün karakteri ile o yolda gelişecek. 

©Korhan Karaoysal

Ne güzel, hür ve özgün olmanın ailenizde önemli değerler olarak verilmesi ve teşvik edilmesi.

Eşinizin de sanatla ilgili olması bu tutkunuzu birlikte yaşama imkânı veriyor. Çünkü sanatı gerçekten takip etmek için vakit ayırmak, seyahat etmek gerekiyor. Bu yardımcı oluyor değil mi? 

Tabii, çok yardımcı oluyor. Hep birlikte boş vakitlerimizde, seyahatlerimizde müze ve galeriler geziyoruz. Birlikte bu konuda sohbet ediyor olabilmemiz; öğrendiklerimizi, okuduklarımızı paylaşabilmemiz bizi aynı zamanda bir arada tutan bir şey. Sadece yemeğe çıkıp, sinemaya gitmek dışında çok güzel bir tutku paylaşıyoruz. Güncel sanat insanı bir arada tutan, eğlenceli bir şey. Birlikte fikir muhakemesi yapıyoruz, herkes birbirinden farklı bir şey görüyor, sonra onu tartışıyoruz. Bunlar insanı geliştiren şeyler. Yaşlılığımızda bu konuya daha da çok vakit ayırabilmeyi umuyorum :)

Tophane-i Amire'de geçen sene Alman koleksiyoner ve heykeltıraş Ackerman'ın bir sergisini yaptınız. Bunun hikayesini biraz anlatır mısınız bize? İleriye yönelik başka sergi planlarınız var mı? 

Aslında Heinz Ackerman kıymetli bir koleksiyoner olarak literatüre geçmiş, aynı zamanda iyi bir sanatçı, fakat daha önce kendisi bir sergi yapmamış. Bizim de teşvik etmemiz sayesinde İstanbul'da böyle bir çalışma yaptı. Bir sergi düzenlemenin bu kadar meşakkatli olduğunu düşünmemiştim. Almanların mükemmelliyetçi tarzları da bu süreci zorladı tabii, fakat bizim için çok güzel bir deneyim oldu. İşlerin muhafaza edilmesi, yerleştirilmesi, sigortası hepsi ayrı bir uzmanlık alanı, bunları yakından öğrenmiş olduk. Ayrıca sanatçıyı da bu sergiden sonra dünyada başka yerlerde sergi yapmaya teşvik etmiş olmamız bizi sevindirdi. Bundan sonra ortaya çıkma imkânı bulamayan genç sanatçıların projelerini desteklemek istiyorum.

Güncel sanatta klasik sanattan farklı ne buluyorsunuz? 

Güncel sanat zaten tamamen çitleri kırmak üzere gelmiş bir sanat bakış açısı. Ben bunun şirketlerde verimlilik arttırmak üzere öğretilmesini de çok destekliyorum, kendi şirketim için de düşünüyor ve üzerinde çalışıyorum. İnsanlar, "tek doğru yoktur, tek gerçek yoktur" bakış açısına çok zor geliyorlar. Bunu düşünmelerini, klasik sanattan farklı olarak, çağdaş sanat sağladı. Tabii ki klasik sanat olmasaydı çağdaş sanat hiç bir zaman olamazdı ve ondan çok besleniyor. Ama çağdaş sanat klasik tekniklerin üzerine, yeni bakış açısını, devamlı arayış içinde olmayı ve kişilerin kendi düşündüklerini söyleyebilme özgürlüğünü getirdi. Artık bunun da ilerisine yürünmesi gerekiyor. Bence çağdaş sanat da eskide kaldı, artık genç sanatçıların tamamen yeni teknikler, yeni diller, felsefeler ve bakış açılarıyla yeni şeyler yapmalarını bekliyoruz; çünkü çağdaş sanat 20 sene önce sözünü söylemiş.

©Korhan Karaoysal

Elgiz Müzesi'nde iki sene önce Art for Business diye iş dünyasında yaratıcılığa yönelik bir kurs getirmiştik, özellikle yöneticilerin problem çözümlerine yönelik çağdaş sanatın verebileceği çok şey var. Bir sanatçının bakış açısından olaylara bakabilmek farklı perspektifler sunuyor, farklı çözümler önerebiliyor. Çağdaş sanat hiçbir zaman tek doğru olduğunu savunmuyor, cevaplardan çok soruları sorabilmek önemli. 

Evet çağdaş sanat kişileri sorgulamaya, araştırmaya ve cesaret etmeye yöneltiyor.

Dediğiniz gibi, yaratıcılık günümüzün dünyasında yöneticiler için çok önemli.

Bir muhasebeci bile, çağdaş sanat ile tanıştığında ve her gün yeni bir şey söylenebileceğini anladığında, kendi işini farklı bir şekilde yapabiliyor. Keşke okullarda da bu eğitim sistemi olabilse.

İyi bir koleksiyoner iyi bir kuratör de değil mi sizce? Bu sanatçıları izlerken ve onları yaşadığınız mekânlara yerleştirirken siz de bir uyum, yeni bir anlatım yaratmıyor musunuz?

Aslında belki koleksiyon yapmak kendi içinde bir konsept belirlemek; sonuçta takip ettiğiniz sanatçılar birbirlerinden de etkilenmişler ve evinizde de birbirlerinden etkilenmeye devam ediyorlar. Yüzyıl önce bir sanatçının yaptığı işi bugün güncel bir sanatçının yanına koyduğunuzda aynı yolculuğun devamı olarak sanki karşılıklı bir söyleşi içinde oluyorlar. Tabii ki küratörlük çok daha sofistike bir iş ama koleksiyonerin de bu bakış açısıyla hareket etmesi çok olumlu.

Koleksiyonerlik sadece bir bütçe ayırıp, bu işleri toplamak değil sonuçta; bir yolculuk, takip ettiğiniz her iş, bir önceki ve bir sonrakiyle ve kendi dönemiyle bir diyalog içinde oluyor.

Ayşe Pınar Akalın ©Korhan Karaoysal

Bir eseri aldığınızda, o eseri yaratan sanatçının o işte sergilediği düşünceyi de savunuyor oluyorsunuz. Ama bunu koleksiyonunuza kattığınızda kendi yorumunuzu da katıyorsunuz. Bu uyumun içine oturtamadıklarınız olmuyor mu?

Muhakkak oluyor, insan bir anda heyecanlanıp bir iş alabiliyor. Artık hakikaten çok daha düşünerek satın almaya çalışıyorum; çünkü sizi o an heyecanlandıran bir şey diğer sistemin bir parçası olamayabiliyor. Onu ayrı bir mekânda tek başına, belki çalışma veya yatak odanızda görmek istiyorsunuz ve o şekilde yerleştiriyorsunuz.

Onu dışlamıyor olmanız çok güzel, çünkü o da duygularınızın bir parçası ve bir ruh anınızı yansıtıyor, değil mi?

Aynen öyle, zaman içinde belki bir yol da ordan devam eder ve o tarz işler alabilirsiniz Çünkü hayat tek bir konsept etrafında dönmüyor ve görüşün bir değişim içinde olduğunu düşünürsek farklı deneyimlere açık olmak lazım.

Sanat eserlerinizle hangi mekânlarda yaşıyorsunuz ?

Genellikle evimizde. Fakat evin içinde çok sık değişiklik yapmak istemiyorum çünkü ışık ve duvarlarına göre her iş mekâna uymayabiliyor. Onun için depolarımız var, iş yerimiz var ve sırf kendimize özgün işlerimizi koyduğumuz küçük bir evimiz var. İlerde imkânımız olursa ve bu amaçlı bir alanımız olursa orda sergilemek çok isterim. 

©Korhan Karaoysal

Türk sanatçılar arasında en beğendiklerinizi sorsak, özellikle yeni kuşaktan sizi etkileyen sanatçılar?

Yeni kuşaktan Cevdet Erek'i çok beğeniyorum. Roma Maxxi'de yapılan sergideki Türk sanatçıları çok etkili ve kuvvetli buldum, çabalarını takdir ediyorum. Fatma Bucak'ı çok etkileyici buluyorum.  Yeni nesil çok donanımlı, sanatın yanı sıra felsefe, psikoloji gibi alanlarda da kendilerini geliştiriyorlar. Ayşe Erkmen'i çok beğenirim. Bir önceki kuşaktan Füsun Onur çok kıymetli bir sanatçı, İnci Eviner, Ali Kazma, Erim Bayrı... Daha pek çok var ama il başta bunları sayabilirim.

Aynı zamanda sanatın sosyal sorumluluk alanında da etkin olduğunuz biliyoruz. Saha'nın kurulduğu günden beri destekçisi ve üyelerindensiniz. 2016'da neler yapmayı hedef alıyorsunuz?

Saha çok kıymetli ve özel bir grup, bence dünyada da benzeri olmayan bir organizasyon. Bu işle birlikte hepimizi geliştiriyor, sanatçıları besliyor ve yurt dışında Türk sanatının tanınması için önemli bir kaynak. Biz aile olarak da sosyal sorumluluk projeleri yaptığımızda ben yine genç tasarımcı ve sanatçılara sergi imkânı yaratmaya çalışacağım. 

Her sene mutlaka gittiğiniz bir fuar ya da bienal var mı? 

Venedik Bienali, İsviçrede'ki Art Basel, Arco, Londra Frieze veya NY Frieze'e gitmeye çalışıyoruz. Aslında sanat fuarları o kadar çoğaldı ki, isterseniz her ay gidebilirsiniz. Ve bu insanı çok donatan bir deneyim.

Birçok koleksiyoner ile yaptığım röportajda koleksiyonlarının kendi zevklerini ve kişiliklerini yansıttığını görüyorum. Bu açıdan bakıldığında, sizin koleksiyonunuzdan kendi hakkınızda bilmediğiniz veya öğrendiğiniz bir şey oldu mu? 

Çok güzel ve değişik bir soru. İlk başta daha kişisel ve duygusal davranıyorduk.  Fahrünissa Zeid ile Nejad Devrim'i bir arada toplamamız tamamen duygusaldı, annesi ve oğlu birlikte olsun diye. Ama daha sonra öncelikle sanatta kuvvetli olması ve sadece bunun yeterli olması gerektiğini düşündük. Yani biz psikolojik olarak bir bağ kurmasak da, çok kuvvetli bir sanat eseri olması önemsememizin sebebiydi aslında. Füsun Onur'un da işleri çok duygusal ve onunla da insan duygusal bir bağ kuruyor.

Ayşegül Karadeniz ©Korhan Karaoysal

Yeni koleksiyonerlere, sanatçıları tanımak açısından neler önerirsiniz? 

İnsanlar koleksiyon lafından korkuyorlar. Yeni koleksiyonerlere, ilk önce sadece takip ederek, iz sürerek, alıyormuş gibi bir bütçe ayırarak seçkiler yapmalarını öneririm. Böylece en azından bir donanımları olur. İnsanın hayalinde, gönlünde bir koleksiyon yapmasına hiçbir engel yok. Sonra maddi durumları el verdikçe bunu gerçekleştirirler. Önceliklerimize göre imkânlarımızı da ayarlayabiliyoruz.

Sanatçıları tanımak açısından bienaller ve sanatçıların kendi yayınları çok etkili. Ben internetten birçok sanatçının kendisini nasıl tanımladığını izler, takip ederim; galeriler, müzayedeleri de izlemek önemli ama öncelikle okuyup araştırmalarını öneriyorum.

Sanat tarihinde koleksiyonerin rolü nedir?

Rönesans döneminden beri büyük aileler birçok işi sanatçılara sipariş üzerine vermiş ve çok büyük sanatçıların ortaya çıkmasına sebep olmuş. Günümüzde daha farklı, ama sanatçılar koleksiyonerin onlara verdiği güvenle daha kolay yaratıp deneyebiliyor ve ilerleyebiliyorlar. Yani koleksiyoner sanatçının arkasında çok önemli maddi ve manevi bir destek oluyor.

Son sorum. Bu soruyu tüm koleksiyonerlere soruyorum. Sizin için bir sanat eserinde kalite nedir

Bunu aslında ben de kendi kendime sık sık soruyorum. İşlerin teknik olarak kuvvetli olması çok önemli bir unsur, ama seneler sonra geri dönüp baktığınızda o işin aslında ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyorsunuz. Eseri ilk aldığınızda popüler kültürden etkilenerek bir heves almış olabiliyorsunuz ama yıllar sonra geriye baktığınızda o aralarından ayıkladıklarınız, “işte ne kadar doğru yapmışım bu seçimimle dedikleriniz” en kaliteli olanlar oluyor.

1
13967
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Mehmet Çetiner
04.02.16
15:36
LOVE IT
Geldanlage