Gündelik hayatın ritmi hızlanıyor. Hızlandıkça bazı parçalar gözden kayboluyor, eriyor, yitip gidiyor. Elif Kahveci yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan alışkanlıkları, hikayeleri fotoğrafları ile muhafaza etmeyi amaçlıyor.
Yönetmen Michael Haneke, 2012 tarihli filmi Amour üzerine bir İngiliz gazetesine verdiği röportaja “yaşlanmanın hayatın parçası olduğunu kabul etmelisiniz” diye başlamıştı, “o kadar ürkütücü olmadığını ve güzel bir tarafının da olduğunu kabul etmelisiniz; yapmanız gereken o güzelliği kavrayacak bir yol bulmak. Çevremde yaşça benden büyük olan bilge ve başarılı birçok kadın ve erkek ile büyüdüm ve yüzlerindeki o yıpranmış ifadeyi beğenirdim” diyerek devam ediyordu.
Elif Kahveci’nin sanat izleyicisine ilk kez takdim edildiği 2015 Mamut Art Project’te yer alan Seksenbeş serisi bana bu açıklamaları hatırlatıyor. Nermin Hanım’ın Bulgaristan’ın Plevne şehrinde bir kafede çocukluk arkadaşlarıyla kutladığı 85. doğum günü kareleri, hem kişilerin hem de bir ülkenin yorgun ama tecrübeli yüzüydü. Fotoğrafların arka planında senelerin yüzlerde, bedenlerde ve ruhlarda bıraktığı izlere tezat olacak parlak bir Wes Anderson sarısı hakimdi (bknz. Hotel Chevalier, Fantastic Mr. Fox ve Moonrise Kingdom filmleri). Sarının daha pastel bir tonunu ve ağırlıklı olarak maviyi, Seksenbeş’i takip eden duvara yayılmış ikinci fotoğraf serisi Geçen Yaz’da buluyordunuz. Sanatçı bu serisinde, geçtiğimiz yıllarda SALT’ta ve Depo’da sergilere konu olan ‘yazlık’ kültüründen geride kalanlara Çınarcık sahil şeridi üzerinden bakmıştı. Deniz kenarında geçen günlerin sıradanlığı, güneş altında ufuk çizgisine dalarak geçen saatler, dalgaların tekrarlayan gelgiti ile bir zaman sonra hasretle anılacak eski tatilleri hatırlatıyordu. Elif, tek tük kalan tatilcilerin çakıllar üzerine serili hasırlarını, plaj sandalyelerini ve beraberinde taşıdıkları şemsiyeleri, artık ekseriyetle kiralanan deniz bisikletlerini kullanarak sahipsiz kalmış bir Çınarcık portresi sunuyor, çocukluğu ile özdeşleştirdiği bir döneme veda ediyordu. Elif’in bahsi geçen iki serisi de zamana karşı koyma, direnç gösterme çabasının ürünleri olarak görülebilir. Karşı koymak nihai bir fayda sağlamıyor belki ama, hem Seksenbeş hem de Geçen Yaz serisinde bir dönemin / yaşamın son demlerini ele alırken saklamak istediği an’lara şefkatle yaklaşıyordu.
Elif, 2015 yazında Bodrum Casa Dell’Arte’nin konuk sanatçısı oldu. Çınarcık sahilinde temelini attığı yaz dönemi tanıklığına Bodrum’da devam etti. Bu defa ulusaşırı bir topluluk olarak turistleri odağına aldı. Carpe Diem serisinden fotoğraflar geçtiğimiz yaz Galerist’in “Summertime” grup sergisine dahil oldu.
Bugünlerde eş zamanlı olarak birkaç fotoğraf projesi üzerine çalışıyor. Carpe Diem devam etmekte olan bir çalışma, Bodrum ilk ayağını oluşturdu. Bunun yanı sıra, kentin geçirmekte olduğu agresif dönüşümü –öncekilere benzer şekilde- belgelemeye giriştiği, fakat bu defa değişimin kendinde yarattığı öfke duygusunu izleyicilerde de tetiklemek istediği bir seriyle haşır neşir.