11 OCAK, PAZARTESİ, 2016

Zamanın Dijital Ruhu

Ceren ve Irmak Arkman, ilk projeleri Kurye Video Festivali’nden itibaren yıllar içinde Space Invaders, OFFF, Contra, Plugin ve Europalia Turkey gibi projelerle video sanatı, dijital sanat ya da kısaca yeni medya sanatı üzerine hatırı sayılır bir mesai harcadılar. Bu mesainin nihai ürünü de küratörlüğünü üstlendikleri “Monochrome”.

Zamanın Dijital Ruhu

Akbank Sanat’ta gerçekleşen “Monocrome”, bir yeni medya sanatı seçkisi sunuyor izleyicilere. Küratörler, hem tek renkli hem de siyah-beyaz anlamına gelen sergi adındaki ikilikten yola çıkarak, ikili karşıtlıklar üzerinden ilerleyen bir yapı kurgulamışlar. 1 ve 0’larla oluşturulan kodlar, siyah ve beyazın hakimiyeti, doğanın ve teknolojinin bir aradalığı, “Monochrome”un yapı taşlarından bazıları.

İki kata yayılan serginin giriş katında, doğa temalı işler ve bu doğrultuda, dingin bir atmosfer hakim. Galeri mekânını İstiklal Caddesi’nden ayıran camekânda, 16.00 - 02.00 saatleri arasında, Selçuk Artut’un Blackout adlı yerleştirmesinde açılıp kapanan gözleri görülüyor. Sergiyle sokak arasında bir nevi arayüz olan ve günümüzde bireylerin birbirlerini dijital imgeleri üzerinden görmesini (ve hatta tanımasını) imleyen bu iş, kentin en kalabalık caddesine dikilen dijital gözleriyle ister istemez Maurice Merleau-Ponty ve gören - görünen ilişkisi üstüne düşünmeye de sevk ediyor izleyiciyi.

Memo Akten’in Equilibrium’u ise interaktif bir veri dramatizasyonu işi. Karşıt güçler, kaos, denge, düalite ve eşitlik kavramları üzerine inşa edilen 2014 tarihli çalışma, doğanın dramatik dengesini vurguluyor. Yine Akten’in Waves adlı işi de farklı oşinografi araştırmalarında elde edilen verilerin işlenmesiyle üretilen seriden bir veri dramatizasyonu çalışması. Veri görselleştirmenin bir adım sonrası olarak niteleyebileceğimiz veri dramatizasyonu, verileri duygusal bir karşılığı olan soyutlamalara dönüştürmek şeklinde özetlenebilir.

Selçuk Artut

Quayola, van Gogh’un pek çok eserine ilham kaynağı olan Provence’dan bir peyzajı 3D scan teknolojisi ile görselleştirdiği işi Pleasant Places ile 125 yıl önceki ekspresyonist doğa tasvirlerinin sayısal veriler ve yeni medyumlar aracılığıyla yeni bir versiyonunu yaratıyor. Doğa tasvirinin günümüz medyumlarında yorumlanışı olarak değerlendirebileceğimiz bu çalışma, kimi zaman hızına yetişemedimiz teknolojiyi sanat tarihiyle buluşturan aynı adlı serinin bir parçası. Simon Heijdens’in Lightweeds’i ise galeri duvarlarına yansıtılan canlı bir dijital organizma. Özel bir yazılım ve hareket sensörü ile gerçekleştirilen Işık Otları, enstalasyon mekânının faunasında gerçek bir bitkinin vereceği tepkileri veriyor. Bu sanal bitkiler, nem, güneş ve rüzgardan etkileniyor; faunaya uygun büyüyor ya da dış etmenler sonucunda ölebiliyorlar. 2005 yılından bu yana devam eden bu projenin bir örneği de MoMA daimi koleksiyonunda bulunuyor.

Okyanus dalgaları, büyüyen otlar ve dev ağaçların dinginliğinden sonra üst katta hakim olan noise ve geometrik işlerin ağırlığı, duygulanım alanımızda varlığını hissettiriyor. İlginçtir ki bu kattaki işler de yine biyolojik olandan referansla ortaya konmuş. Beden ve doğa göndermeleri, işlerin çoğunda görünür vaziyette. Örneğin Memo Akten’in Reducible Complexity (İndirgenebilir karmaşıklık) adlı üç kanallı video yerleştirmesi. İnsan gözünün biyolojik yapısından yola çıkarak insanın başka bir canlıdan türemiş olamayacağını savunan Irreducible Complexity (İndirgenemez karmaşıklık) adlı Darwinizm karşıtı bir tezin antitezi niteliğindeki Reducible Complexity, insan gözünün kendi içerisindeki farklılıklarına vurgu yapıyor. Selçuk Artut ve Memo Akten’in çalışmalarıyla birlikte, göz ve görme kavramına odaklanan bir diğer iş de Ryoichi Kurokawa’nın hareket körlüğü hastalığından referansla ürettiği odyovizüel heykeli.

Ryoichi Kurokawa

Mekânları algılayış ve deneyimleme biçimlerimiz üzerine çalışan ve gerçekleştirdiği üç boyutlu video haritalama işleriyle tanıdığımız Refik Anadol, 2014’te ürettiği Cavity adlı işinde bu kez kendi pratiğinde farklı bir noktaya giderek, üç boyutlu olanı bir tuvale sığdırmaya çalışmış. Mimarî elementlerin tersine, coğrafî ve organik yapıların üst yüzeyde olduğu Cavity’de Anadol, geode kristallerine odaklanarak, algoritmalar ve 3D modelleme sistemleriyle, farklı fiziksel gerçeklikler yaratmayı ve keşfetmeyi denemiş.

Yeni medya alanında çalışan kadın sanatçı sayısının azlığı bu sergide de kendini hissettiriyor. “Monochrome”daki tek kadın sanatçı LIA, Transition adlı kod tabanlı video yerleştirmesinde Portekiz’deki bir dans performansının işitsel verilerini görselleştiriyor ve işin geometrik yapısıyla alandaki dinamizmi yükseltiyor. Yanı başındaki 216 DC motor, izolasyonsuz tel ise serginin tek analog işi. Zimoun’a ait bu ses yerleştirmesi, ritmiyle bulunduğu katı domine ediyor ve kinetik yapısıyla serginin ruhuna uyum sağlıyor. Hatta üst katın gayrıresmî fon müziği oluyor.

Caddeye bakan dijital gözler ve ilk kattaki sakin doğa tasvirleriyle seyirciyi kendisine çeken “Monochrome”, ikinci katta daha agresif ve geometrik işleri konumlandıran bir akış kurgulamış. Düal bir hat üzerinde ilerleyen ve pek çoğunun -gerek mikro, gerekse makro ölçekte- biyolojik referanslarla üretildiğini gördüğümüz işler, izleyicisine yaratıcılık, üretim biçimleri ve yeni medyumlar konusunda zamanın ruhunu yakalama imkânı sunuyor. Medyumun doğası gereği, izleyiciyle arasına mesafe koymayan sergileme anlayışı da, izleyiciyi  eserleri incelemeye, kimi yerleştirmeleri araştırmaya, işlerle etkileşime girmeye davet ediyor. Bu davetkâr üslup, yeni medya sanatına aşina olmayanlar için yeni bir görsel ve işitsel deneyim getirirken, konuyla yakından ilgili kişilerin de 1 ve 0’ların arasına dalıp daha derinlere inen tecrübeler yaşamasına olanak tanıyor.

“Monochrome”, Akbank Sanat’ta 13 Şubat 2016 tarihine dek görülebilir.

0
8309
0
800 Karakter ile sınırlıdır.
Yorum Ekle
Geldanlage