Assos’ta gerçekleşen “Sounds of Paşaköy” konserleri kurucularından Damla Güdemez ile 20 - 26 Ocak tarihleri arasında Art212 Nişantaşı’nda izleyiciyle buluşacak ilk kişisel sergisi “Sonsuzluk” ve 12 yıllık heykel serüveni üzerine konuştuk.
Damla Güdemez’in on yılı aşkın bir süre önce hobi olarak başladığı heykel tutkusunun bir yansıması olan “Sonsuzluk” sergisinde gücü, varlığı ve sonsuzluğu temsil eden zeytin yaprağından ilham aldığı heykelleri yer alıyor. Kapı tokmağı yapma sevdasıyla başlayan serüveninde heykelin kendisi için bir hobiden çok daha fazlası olduğunu keşfeden Güdemez, sergide hayatın sonsuzluğunu eserlerine taşıyor. Art212 Nişantaşı’nda gerçekleşecek “Sonsuzluk” sergisinde satılacak eserlerin geliri de Geleceğe Işık Tut Derneği’ne bağışlanacak.
İlk olarak sizi tanımak adına, kendinizden ve sanat ile yolunuzun nasıl kesiştiğinden bahseder misiniz?
Aslında halkla ilişkiler uzmanıyım ve uzun yıllardır bağımsız olarak çalışıyorum. Hobi olarak yaklaşık 12 sene önce başladığım heykel serüvenim ve çamura olan aşkımla bugünlere geldim. Değerli hocam Yunus Tonkuş’un öğrencisi olduğum için kendimi ayrıca şanslı görüyorum. Yıllar içinde bakmayı, görmeyi, dokunmayı, dokuyu ve formu beynime oya gibi işledi.
Heykellerinizi izleyiciyle buluşturacağınız “Sonsuzluk” başlıklı ilk kişisel serginizin kavramsal çerçevesini neler oluşturuyor?
Adı üzerinde sonsuzluk... Hiçbir şeyin aslında yok olmadığı, sadece dönüştüğü düşüncesiyle yola çıktım. Gücü, varoluşu ve sonsuzluğu temsil eden zeytin yaprakları bu serginin başkahramanları.
Eserlerinizin yaratım süreçlerini, bu süreçte sizi nelerin beslediğini ve ilham kaynaklarınızı bize anlatabilir misiniz?
İstanbul’dan ve işlerden vakit buldukça gittiğimiz, yaşamımızı devam ettirdiğimiz Kaz Dağları’nın sonu olan Assos’ta bir evimiz var. Evimizin etrafı zeytin ağaçlarıyla çevrili. Eşim Prof. Dr. Eftal Güdemez gerçek bir zeytin sevdalısı. Hatta kendisinin “Paşaköy Eftal” olarak tescilli markası bile var. Yani anlayacağınız hayatımız zeytin -namı diğer ölmez ağaç- çemberinde. Ağaçlarımızın altında oturuyoruz, meyvesini yiyip yağını içiyoruz ve her bir yaprağına gözümüz gibi bakıyoruz. Aynı zamanda “Sounds of Paşaköy” markamız kapsamında her sene evimizin bahçesinde, zeytin ağaçlarımızın altında klasik müzik konserleri organize ediyoruz. Müzik ve sanat tutkunu dostlarımızla ölümsüz anlara şahitlik ediyoruz. Dolayısıyla tüm bunlar hayatın içinde benim için kaçınılmaz bir etkilenme sürecine dönüştü.
“Sonsuzluk” adını verdiğim heykelimi yapmaya başladığımda da hikâye şu şekilde gelişti: Heykeli önce zihnimde tasarladım ancak heykelin kafa bölümü bir türlü içime sinmedi. Bu yüzden de kafasını yapmamaya karar verdim. En sonunda heykelin sergilediği duruş o kadar büyüleyiciydi ki, ben de bu heykel ölümsüz olmalı diye düşündüm. Sonrası malum, karşınızda “Sonsuzluk”...
Heykellerinizin üretim aşaması için nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz? Bir heykelin oluşması ne kadar süre alıyor?
Öncelikle hayalimi, aklımda uçuşan fikirleri mutlaka bir yerlere çiziyorum, daha doğrusu karalıyorum. Eğer bu şekilde yapmazsam daha sonra unutabiliyorum. Ardından içime sinenleri seçip çalışmaya başlıyorum. Bronz heykellerim için çamurla başlayan süreç, yaptığım işin büyüklüğüne göre değişkenlik gösteriyor. Heykel öyle bir serüven ki, siz bitti demediğiniz sürece bitmesi zor. Sürekli bir yerinde farklı bir detay görüp düzeltmeye devam ediyorsunuz, en azından ben öyleyim. Tamam bitti artık deyip üzerini kapatmak ve kalıbı alınana kadar açmamak doğru bir karar oluyor.
Sanatınızda sonsuzluk kavramını nasıl yorumluyorsunuz ve izleyicide nasıl bir karşılık bulmasını istiyorsunuz?
Sonsuzluk aslında mutlulukla özdeş bir kavram. Heykellerime baktığım zaman her birinin ölümsüzlüğü temsil etmesi ve gerçekten de evrende hiçbir şeyin yok olmadığı, sadece dönüştüğü gerçeğiyle yüzleşmek beni mutlu ediyor. Heykellerim hem sonsuzluğu temsil ediyorlar hem de benimle birlikte ölümsüzleşiyorlar. Bu, bana tarifi mümkün olmayan bir heyecan veriyor. Sanatseverlerde de baktıkça mutlu olacakları; gücü, varoluşu, ölümsüzlüğü ve sonsuzluğu görecekleri bir etki bırakmasını umuyorum.
Heykeltıraşlığa hobi olarak başlama kararınızı ve bunun zamanla bir hobiden çok daha fazlası olduğunu keşfetme serüveninizi anlatabilir misiniz?
Kapı tokmağı yapma sevdasıyla başlayan bir süreç. Değişik ve özgün bronz kapı tokmakları yapma hayalim vardı. Rahmetli İrfan Korkmazlar’ın eşi Zehra Korkmazlar arkadaşım olur, ilk onun atölyesinde başladı heykel maceram. Önce tokmak yapılmaz, temel öğrenmen gerekenleri öğreneceksin dedi. Peki deyip, çamurla tanıştım. Birkaç yıl sonra heykelin benim için hobiden farklı bir noktaya gelmesini istediğim anda da kendimi Yunus Tonkuş’un heykel atölyesi Arte İstanbul’da buldum. Yunus Hoca tüm bildiklerini unutup sıfırdan başlayacaksın dedi ve bunu kabul edip etmediğimi sordu. Elbette, yeter ki sizinle çalışabileyim dedim ve sonrası tarifsiz bir uçuş... Bambaşka bir görü, çok çalışma, çok emek...
Assos’tan ve zeytinle, zeytin ağacıyla olan bağınızdan bahsettiniz. Pek çok heykelinizde de yer alan zeytin ağacı yapraklarının ardındaki sembolizmi ve sizin için anlamını biraz daha açar mısınız?
Zeytin ağacının bir diğer adı da ölmez ağaçtır. Yüzlerce yıl yaşar, yaprağını dökmez, meyvesini eksik etmez. Su versen de vermesen de meyve verir. Meyvesi şifadır ve bana göre kutsaldır. Gücü, varoluşu, ölümsüzlüğü ve aynı zamanda barışı temsil eder. Her bir zeytin ağacının gövdesi kendine özgüdür, adeta bir heykel gibidir. İşte tüm bu özellikleriyle “Sonsuzluk” sergimin başkarakteridir.
Sanat pratiğinizin gelecekte nasıl bir yol izleyeceğini düşünüyorsunuz?
Öncelikle ilk sergim olduğu için inanılmaz mutlu ve heyecanlıyım. Sanatseverlerde bırakacağı hissi ve kendi düşüncelerimi ne derece doğru aktarabildiğimi izleyici gözünde görebilmek beni en etkileyen yanı sanırım. Yaratma ve üretme sürecim elbette devam edecek, ediyor da... Yeni projelerin skeçleri, her an uçuşan fikirler, gece uykudan uyanıp karalamalar... Sanırım sanatın en güzel yanı üretmek, üretmek, hep üretmek ve sonsuzluğu yakalayabilmek.
Damla Güdemez’in “Sonsuzluk (Eternity)” heykel sergisini 20-26 Ocak tarihleri arasında ART212 Nişantaşı'nda ziyaret edebilirsiniz.