Çikolatalı, Bademli Rüya “Kruvasan İstanbul”

Kruvasan İstanbul, Nişantaşı’nda şirin mi şirin bir kafe. Her köşesinde ayrı bir emek var. Üstelik her bir ayrıntı mekânın şefi ve aynı zamanda sahibi olan Ufuk Ügümü tarafından düşünülmüş. Sevdiklerimizle sohbet ettiğimiz, yemek yediğimiz, kahve içtiğimiz yani bir şekilde saatler harcadığımız adresler hep anılarımıza dahil olur. “Sevgilimle ilk kahveyi burada içtik”, “Anneciğimin doğumgünü yemeğini burada yedik”, “Şu masada otururken ne de çok gülmüştük.” Eminim, siz de böyle cümleler kurmuşsunuzdur. Diyeceğim şu: Bir yerde geçirdiğimiz zamanın eşi benzeri yok. Tıpkı Kruvasan’daki kahve fincanları gibi…

Bu arada duvarlara kruvasanın hikayesini anlatan ve bu lezzetin kaç yıllık geçmişi olduğuna dair dekoratif  bir yazı eklenirse gerçekten güzel olur.

Minik dostlarımız da bizimle

Mekânın mottosu şu: ‘Dünyanın en çılgın insanı, en kendi halinde olanı, genci, yaşlısı, belki de en hipsterı, her kimse aynı yerde buluşup kruvasan yemekten keyif alsın. Bu arada hayvan dostlarımız da davetli!’ Yani köpeğinizi alıp küçük bir gezintiye çıktıktan sonra yaktığınız kalorileri geri almaya değer bir yere oturmak isterseniz, adres belli.

Gelelim lezzetlere… Sabah 07.30’da ilk kruvasanlar fırından çıkıyor. Daha sonra iki saat arayla yenileri pişiyor. Böylece, ne zaman gitseniz, taze taze yiyorsunuz. Burada yalnızca kruvasan değil, ekmekler, kişler, günün tatlılarını yemek de mümkün.

Mekânda sadece yiyeceklere değil, kahveye de aynı özenin gösterildiğini de belirteyim. 

Latte, değil mi?

Kruvasan İstanbul’un arkasında dedelerinin 1950’de açtığı Hünkâr Lokantası’nın izleri ve öğretileri var. Ayrıca, şef Ufuk Ügümü, ünlü aşçılık okulu Le Cordon Bleu’yu İspanya’da birincilikle tamamlamış. Dünyanın en iyi 10 restoranından birinde  çalışmış, en güzeli de altı yaşından beri mutfakla içiçe… Bu yüzden bu modern mutfağın kapılarından esnaf kültüründeki sıcaklık çıkıp gitmemiş. Diyelim ki akşamüstü Kruvasan’ın kapısını çaldınız, en son kruvasan 2 saat içinde çıkmadıysa size servis edilmiyor. Tezgâhlarda iştahınızı kabartmaya yetecek görünümdeki ürünler taze sayılmadığı için satışta değil ikramda! Mekâna sürekli uğrayan biriyseniz şunu duymaya da hazır olun: “Hoşgeldiniz! Latte değil mi? Kahvenizi yine az şekerli hazırlıyorum.”

Sırrı tereyağında

Peki, iyi bir kruvasan nasıl olmalı? Genelde ülkemizde satılan kruvasanların donmuş bir şekilde Hollanda’dan geldiğini söyleyen Ufuk şef şöyle anlatıyor: “Kruvasanın tereyağlı, kat kat, dışı çıtır, içi iri delikli olması lazım. Kestiğiniz zaman pazar filesini açmış gibi bir görüntüyle karşılaşmalısınız. İç dokusunun yapımı zor, yemesi çok lezzetli. Yanına güzel bir reçelle ya da üzerinde çedar eritilmiş şekilde servis edilebilir. Çikolatalı, bademli harika oluyor. Ben bu açığı kapatmak, Fransız bir şef tarafından,  bir otel mutfağında, sınırlı sayıda ve daha az kişiye hitap eden bu eski tadı daha fazla kişinin ulaşabileceği bir şekilde üretmek istedim.”

Unutmadan bence menüde daha fazla kruvasan çeşidi görmek herkesi çok mutlu eder.

Kruvasanı tereyağıyla yapan çok az yer olduğunu çünkü bu işin oldukça zahmetli olduğunu söyleyen şef, “İyi bir tereyağı 35 derecede hemen erir. Çalışması çok zor çünkü elimiz o sırada 38 derece. Hamur ve tereyağı aynı soğuklukta olmalı. Bunun bir kıvamı var. Tutturamazsanız, bir bakmışsınız o artık bir ekmek” diyor.

Ben mutfağı görme iznini kopardıktan sonra elmalı tartın yapım aşamasını izledim. Ne kadar güzel koktuğuna inanamazsınız. Nişantaşı’na yolunuz düşerse, esnaf kültürüyle klasik ve modern tatları aynı çatıda barındıran bu özgün mekâna mutlaka uğramanızı öneririm.

Yemeden dönmeyin:

Kruvasan Çikolatalı

Elmalı Tart

Kru Kahvaltı

Adres: 
Kruvasan Nişantaşı, İstanbul

Teşvikiye Mahallesi, Av. Süreyya Ağaoğlu Sokak, Teşvikiye, İstanbul